"Toprak dört yandan geliyor üstümüze, sıkıştırıyor bizi, itiyor son geçide, ölüm kapanına.
Geçebilmek için oradan eksiltiyoruz gövdemizi, kesip atıyoruz kolumuzu bacağımızı.
Bastırıyor toprak, eziyor bizi.
Onun sadece buğdayı olsaydık ölür, yeniden doğardık sonra.
Ah! Keşke anamız olsaydı toprak, merhametiyle sarardı bizi.
Düşlerimizde aynaya dönüşen kayaların resimleri olsaydık keşke.
En sona kalana kadar
Ruhumuzu savunmak için son savaşı verecek olanlar, ey!
Görüyoruz yüzlerinizi.
Yasını tutuyoruz şenlik isteyen çocuklarımızın.
Görüyoruz yüzlerini de çocuklarımızı bu son mevziin
pencerelerinden dışarıya
atanların,
Hem de yıldızımızın parlattığı pencerelerden.
Nereye gitmeliyiz bu son sınırdan sonra?
Göklerin sonuncusundan sonra nereye uçar kuşlar?
Son rüzgârdan sonra nerede uykuya dalar bitkiler?
Kan kırmızı dumanla yazacağız isimlerimizi.
Destanımızı etimizle kemiğimizle bitireceğiz.
Burada öleceğiz. Burada, son geçitte, son çıkışta.
Burada ya da orada. Kanımızdan doğacaktır zeytin ağaçları."
Bir yerde erdemden, dürüstlükten gereğinden fazla söz edilmesi, pisliği gizlemek için bir hastanın odasında gereğinden fazla hoş koku olmasından farksızdır!
"beni güzel hatırla!
bunlar son satırlar...
farzet ki, bir rüzgârdım, esip geçtim hayatından
ya da bir yağmur sel oldum sokağında
sonra toprak çekti suyu...
kaybolup gittim, belki de bir rüya idim senin için.
uyandın ve ben bittim...
Kan döken öfkelerle çıldırtan gamsızlığın, taş gibi ağır acılarla isterik neşelerin, hazin doğumlarla gülünç ölümlerin, zehirli nefretlerle zaaflı aşkların, kedi ile köpeğin, eğri ile doğrunun, ak ile karanın ana baba bir kardeşmişçesine birlikte ve birbirini yiyerek yaşadığı; düz- gün hayatlar cephesindekilerin akıllarına sığmayacak kadar karışık, hayat denen muammanın kısa bir özetini andıran o diğerlerine benzemez sokaklardan geçti. Gitti, döndü, geldi. Birbirlerini tüketerek besleyen, böylece var olanların yaşadığı nokta kadar bir toprak parçası üzerinde kısa sayılabilecek ömrü hızlıca tükendi.
Diyorum gitmesen, kalsan
Ve örmesen artık duvarları
Sen dursan Toprak düzlüğe karşı taştan Mardin ben Mezopotamya olup alsam seni içime içim ki sığmıyor içime...