Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
En çok aklımda kalan .
Nietzsche 45 yaşına geldiğinde, frengi hastalığı iyice ilerler ve beynine ulaşır.1889'da Torino sokaklarında yürürken, köşe başında bir kalabalık görür. Bu kalabalık, aldığı tüm kırbaç darbelerine rağmen hareket etmeyi reddeden bir atı izlemektedir. Nietzsche yavaşça yaklaşır o kalabalığa. Öfkeden kuduran faytoncu, kırbaç darbelerini iyice arttırır ve yaşlı at yorgun düşüp yere çöker. Nietzsche kalabalığın arasından sıyrılır ve faytoncuyu durdurup atın yanına gider. Boynuna sarılır onun, gözlerinin içine, yani aslında bir aynaya bakmaya çalışır. Ve tam ona ağlayarak bir şeyler söylerken, bilincini yitirip bayılır. Nietzsche bu olaydan sonra akıl hastanesine yatırılır, on yıl boyunca bir daha kimseyle konuşmaz ve ölür.
Aytuğ AkdoğanKitabı okudu
_Derin acılar, insanı seçkinleştirip diğer insanlardan farklı kılar. _Wagner, çok derin acılar çeken biri – diğer müzisyenlerden üstün yanı da bu. Her alanda Wagner'e ve bestelediği müziğe hayranım. _Derin acılar çekmiş her insanın ruhsal iğrençliği ve gururu, bir kişinin ne kadar acı çektiği, neredeyse onun değer dizgesi içerisindeki yerini
Reklam
Bela Tarr (Torino Atı)
imge ve kavram, gerçekten uygun bir müziğin etkisiyle, yükseltilmiş bir anlamlılık kazanır.
Sayfa 100
Torino Atı
"Dünyanın sonu hakkında bir film yapmak ve sonra film çekmeyi bırakmak istiyorum." Pek çok bakımdan Tarr'ın son filmi tüm çalışmaların en radikalidir ve bu rastlantısal değildir.(...) Öykü Alman filozof Friedrich Nietzsche ile ilgili biyografik gerçekten yola çıkar. 1889'da Nietzsche İtalya'nın Torino kentinde bir caddede bir atın boynuna sarılmış ağlar hâlde bulunmuştu. Bu onun zihinsel çöküşüydü, bir daha hiç iyileşmedi. Krasznahorki'nin makalesinin ilk paragrafı bu öyküyü atın sürücü tarafından vahşice kırbaçlandığı ve Nietzsche'nin korurcasına ona sarıldığı haliyle yeniden kurar. Paragrafın son cümlesi şudur: "Ata ne olduğunu bilmiyoruz." Bu paragrafı başlangıç noktası yapan film senaryosu ata ne olduğunun öyküsünü anlatır.
Sayfa 185 - hayalperest yayıneviKitabı okudu
Belki de Budala'yı Filme uyarlamak için, Dostoyevski'nin “kutsal sara” hastalığına içerden bakabilecek bir ilham ve gönle sahip olmak gerekiyor kim bilir... Suç ve Cezd'dan bir sahneyi düşünelim; Raskolnikov'un “dirilişi” öncesi gördüğü kimi rüyalar vardır. O'nun gördüğü bazı rüyaların, karakterini, acılarını ve kişiliğindeki derin çatışmaları
Nietzsche'yi ve Torino Atı (A Torinoi Lo) filmini hatırlattı.
Okuldan dönüyorduk, hepimiz yere yığılıp kalmış bir atın çevresini sarmıştık. Henüz koşumları üzerindeydi atın; bir köy arabasının önünde yatıyor, açılmış burun kanatlarıyla bir şeyler aranır gibi nefesini acınacak biçimde havaya üflüyor, bedenindeki görünmez bir yaradan kanlar akıyordu; yolun beyaz tozu kanı eme eme doymuş, koyu bir renk almıştı.
Reklam
Nıetzscheyen fİlmler
i. Yurttaş Kane (Citizen Kane): “Güç İstenci” ii. Bugün Aslında Dündü (Groundhog Day): Sonsuz yineleniş düşüncesi iii. Nietzsche Ağladığında (When Nietzsche Wept): Nietzsche’nin yaşamına ve felsefesi iv. Dövüş Kulübü (Fight Club): Ahlâkın sorunsallaştırılması, kişinin kendi etik yargılarını oluşturarak üstinsana ulaşması, güce yapılan vurgu ve güç istencinin yüceltilmesi... v. Torino Atı (A Torinói Ló / The Turin Horse): Nietzsche’nin yaşamöyküsündeki son büyük kırılma Görüldüğü gibi, Friedrich Nietzsche, yalnızca felsefî alanda değil, sinema alanında da yirminci yüzyıla ve günümüze büyük tesirde bulunmuştur. Nietzsche’nin kendi çağını aşan fikirleri, Orson Welles, David Fincher, Charlie Chaplin, Andrei Tarkovsky ya da Béla Tarr gibi sinema dehâlarına esin olmuş gibidir. Neredeyse yüz yıllık sinema tarihinde, Nietzsche’nin fikirleri ile örülmüş ya da onun yaşamını konu edinen onlarca film vardır. Ve bu filmlerin birçoğu kült olmuşsa eğer, burada yönetmenlerin ustalığı kadar, Nietzscheyen fikirlerin çekiciliğinin de rolü bulunmaktadır. Görünen o ki, Nietzsche ve Nietzsche’nin düşünceleri, sinemanın ilgisini cezbetmeye devam edecek...