İncir Kuşları
"Evet," dediğim sırada kulağımı bir çınlama, keskin bir uğultu kapladı. Mutfak penceresinin camı tuzla buz oldu. Pencereden dışarı baktım. İncir ağacının ortadan ikiye yarıl­dığını gördüm. Zineta abla çığlıklar atarak sesin geldiği yöne doğru koştu. Ardından ben de koştum. Ortalık toz duman ve barut kokuları içindeydi. Neredeyse göz gözü görmüyor­du. Zineta abla tozun dumanın arasında kayboldu birden. Bir süre sonra toz duman dağılınca, kaskatı kesilmiş bede­nimi hiç kıpırdatamadan, etrafımda olup bitenlere donuk gözlerimle bakıyordum. İki masum çocuk, incir ağacının üs­tünde can vermişlerdi. Vücutlarından kopan parçalar, incir ağacının her bir dalında yaylanarak sallanıyordu. Korkunç manzara karşısında şoka girmiştim. Dev bir buz kütlesi gibiydim. Her nedense bir türlü çözülemiyordum. Ansızın Zineta abla gözümün önünde belirdi. Simsiyah saçları birdenbire ağarmış, yaşadığı kederden dolayı ağzı ya­mulmuştu. İnanılmaz bir soğukkanlılıkla, çocuklarının be­denlerinden koparak incir ağacının dallarına yapışan parça­ları ve kuşların cansız bedenlerini tek tek elleriyle topluyor, siyah bir torbaya koyuyordu. "Sen delirdin mi be kadın?" dedi olay yerine koşup gelenlerden biri ağlayarak. "Cansız kuşları neden topluyorsun?" Zineta abla kısa bir süre boş gözlerle kadına baktı. Sonra elinde tuttuğu cansız kuşu da siyah torbanın içine koydu. "Öyle söyleme," dedi tuhaf bir bakışla. "İncir kuşları da be­nim evlatlarım sayılır."
Sayfa 167 - Alfa Yayınları, 13.Basım: Nisan 2012Kitabı okuyor
Kara Geceler Dilimde ismi kalmış, kara geceler Elimde resmi kalmış, kara geceler Vuslat bana küs mü kalmış, kara geceler Feryatlardan sus mu kalmış, kara geceler Başım toz duman olur Dilim feryat figan olur Halim perişan yaman olur Kara geceler
Reklam
#RafahOnFire
Dünya adaletsiz çocuk! Dünya zorba. Elbet eşitleneceğiz o gün kıyamda. Bu kekeme, toz ve duman sözlerimi iyi belle, Bahara kalmaz, gelirim yanına.
Nazım Hikmet Ran
Nazım Hikmet Ran
1 Eylül'de fırtına patlak verdi
1 Eylül'de fırtına patlak verdi ama beklediğimiz biçimde değil. Durmadan ve giderek artan uçakların sesini duyduğumda, hastane yolunda ki boş bir arazi boyunca yürüyordum. Düşmesin diye bir elimle Kızılhaç kepimi tutarak kafamı kal­dırıp yukarı baktım. Daha uçakları görmeden önce patlama seslerini duymaya başlamıştım, işte oradaydılar, gökyüzü on­lar yüzünden kararmıştı: Sıra sıra Alman bombardıman uçak­ları Radom üzerinde düzenli uçuşlar yapıyorlardı. Gürültü ne­deniyle kulaklarımı tıkadığım anda, ayağımın altındaki topra­ğın sallandığını hissettim. Tam karşımdaki boş arazinin ileri­sindeki apartmanın ön cephesi birden parçalandı ve mavi bir kanepe sokağın ortasına düştü. Şehrin her köşesinden toz ve duman yükseliyordu. Donup kaldım, hareket edemiyordum. Düşen bombaların çığlıkları ve patlamaların kükremesi etrafı dolduruyordu. Her yandan siren sesleri duyuluyordu.
Sayfa 29 - Say Yayınları, 1.Baskı 2009 İstanbulKitabı okuyor
"sen benim penceremde olmasan geçmesen önümdeki sokaktan inan ki bitmişti.. bir toz duman, bir atlı dağlara doğru giden.. ama şimdi bıraktığın yerden yeniden başlıyorsun, yeniden.."
Sayfa 537 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okuyor
o sokakta bir ev yıkıldı abi. içinde ben vardım. duvarlar üzerime devrildi. cam parçaları kesti her yanımı. toz duman arasında kan revan kaldım. el uzatmadılar. enkazdayım ben abi artık enkazdanım.
Reklam
.İmam İbnu'l-Cevzi rahimehullah şöyle demiştir: "Günahkarın günah işlemeyen kişiye "Ben de senin gibi müminim." demesi, kabak bitkisinin çam ağacına "Ben de senin gibi bir ağacım." demesine benzer. Çam ağacı ona şöyle der: "Sonbahar rüzgarları estiğinde aldanmış olduğunu anlayacaksın. O zaman köklerin sökülüp çıkacak, yaprakların etrafa dağılacak ve ağaç ismine ortak olduğuna dair söylediğin şeyde aldanmış olduğun ortaya çıkacak!" Tıpkı şu sözde anlatıldığı gibi: "Toz duman dağılıp gittiğinde göreceksin Bindiğin şeyin at mı eşek mi olduğunu!" Bu, kişinin ölüm anında belli olacak bir durumdur." • Minhâcu'l-Kâsidîn ve Mufîdu's-Sâdikîn: 2/211
Şiraz
Görünen her şey, bu bahçeler, bu mineli köşkler, ön taraftaki bu direkler, bu kâhin çehreli ihtiyarlar ve öte tarafta kara servilerin arkasında bir eşi daha bulunmayan bu şehir, bunların bütünü son derecede Şark'a mensup bir özelliğe haizdir. Sanki eski bir Acem minyatürü çok fazla büyütülerek hakikat şeklini almış! Portakal çiçeklerinden ve güllerden güzel bir koku intişar ediyor. Saatte bilmediğim bir hareketsizlik ve durma var. Vakit artık firar ediyor gibi görünmüyor. Ah! Oraya gelmek ve bunları böyle bir sabahta görmek! Seyahatte çekilen bütün zahmetler, yolda dağa tırmanışlar, uykusuz geçen vakitler, toz duman ve haşeratın hepsi unutuluyor. Bu zahmetlerin mükafatı görülüyor. Hakikaten bu Şiraz şehrinde bir şey var, bir sır, bir sihir ki bizce anlaşılması ve Garp lehçesindeki sözcüklerle ifadesi gayrikabildir. Bu dakika da Acem şairlerinin heyecanlarındaki ifratı ve hayallerindeki mübalağayı anlıyorum. Onlar, gözleri büyüleyen letafeti ancak bu sayede böyle renkli ve müphem surette ifade edebiliyorlar.
Birisi bir yerde, beylerin kanunlarının olmadığını yazmıştı.
Sayfa 25 - Everest
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.