Zehra, hakikatten hiç ayrılmayan, haksızlığın ve yalanın daimi düşmanı olan bir başmuallimdir. “Tek bir zaafı vardır o da zaafsızlık. Bu da zaafların en büyüğü değil midir zaten?” der Maarif Müdürü Tevfik Bey.
Kitap oldukça dokunaklıydı. Okuduktan sonra kalbinizde, unutamayacağınız bir iz bırakıyor. Bazen kitabın içindeki karakterlerle empati kurup kendinizi özdeşleştirmeden edemiyorsunuz. Zaman zaman yazar duygularınızı sonuna kadar sömürüyor. Gelgitler içinde kalıyorsunuz. “Bu nasıl bir adammış?” deyip nefret ettiğiniz karakterler hakkında bir anda fikrinizi değişebiliyor ve aynı başmuallim Zehra Hanım’a hissettirdiği gibi size de ne kadar önyargılı bir insan olduğunuzu hatırlatıyor. Kayınvalideye ve Müşerrefe hissettiğiniz o nefretle, Mürşit efendiye karşı olan acıma duygusunu yazar size huzursuz hissedeceğiniz bir şekilde aynı anda yaşatıyor. Bu, son yirmi sayfanın akıcılığını benim için biraz zor kılsa da, sonuna karşı duyduğum merak okumamı engellemedi. Yazarın dili alışagelmemiş ve kendine özgü olduğu için ilk sayfalarda biraz zorlanabilirsiniz. Fakat sonradan kolayca alışıyorsunuz.
Kitapta Kayınvalidenin ve Müşerref’in o bitmek bilmeyen istekleri, size şükretmenin önemini anlatıyor. Kendinize “Ben şükretmeyi biliyor muyum?” diye sordurtuyor. Yazar aynı zamanda size acımak duygusunun, insanlığa dair en önemli özelliklerden biri olduğunu da öğretiyor. Yaşınız, işiniz ne olursa olsun bu kitabı mutlaka okumalısınız.