Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Nazilerin annelik propagandası­nın ardından en az 1000 genç kız hamile kaldı. Çoğu, Lebensborn evlerine alındı. Hamile kalan kızlar esasen evlerde stajyer hemşi­re olarak çalışan ve yaşayanlardı. Savaşın sonlanna doğru bütün “Lebensborn” belgeleri SS’ler tarafından yok edildi. “Lebensborn” projesinin özünde karı-koca, ve anne-baba-çocuk arasındaki duygusal bağlanmayı yadsıma niyeti vardı. Duygular ar­tık çocukların yetiştirilmesinde hiçbir rol oynamayacaktı. Çocuklar, mümkün olduğunca erken yaşta, biyolojik ebeveynlerine karşı bir şey hissetmeden yaşamayı ve kendilerini yalnızca nasyonel sosyalist çocuk yetiştirme tarzına göre yönlendirmeyi öğreneceklerdi.
Psikiyatri kli­nikleri ve hastaneler, nasyonel sosyalizm döneminde akıl hastala­rının öldürülmesine katkıda bulundular ve bence, suçlarla yüzleşilmedigi, olanlar açıkça kabul edilip yası tutulmadığı sürece bu kurumlar rahata eremeyecek.
Reklam
Çocuklar, ebeveynleri onları sevmekten aciz olduğunda bi­le ebeveynlerini severler. Ebeveynler kendilerinden utandıkla­rında, kendilerini reddedip hakir gördüklerinde bile çocukları, onların kalplerini tamir etmeye çalışır.
Rastgele cinsel ilişkiye ya da fuhuşa kaçış, yasaları ihlal etme, suç işleme, herkesten nefret etme ya da tam bir tecride çekilme. Bağlanma travması yaşamış insanlar, şiddete, politik ve dini fanatikliğe tapan grup ve örgütlere karşı korunaksızdırlar. Ağır bağlanma travması yaşamış erkekler içle­rinde öldürme potansiyeli taşırlar.
Sakat ya da akıl hastası olan kişilerin örneklerini oluşturduğu“zayıfların”, sistematik olarak yok edilmesi şeklinde yaşanan, insanlar üzerinde deneyler yapılması ve insanların köle olarak yetiştirilmesi, ulusal bir plan çerçevesinde “insanlık düzeyine ulaşa­mayanlarla” savaşmaya yönelik gerici bir devlet ideolojisinin tali işleri değildi; ruhsal açıdan bakıldığında, bunların özü bizzat Hit-ler’in kendi kişiliğinde somutlaşmaktaydı.
marjinal değil bağlanma travması yaşamış
“Şeytan’nın Ra­hipleri” ve “Büyük Efendiler” kendilerini güçlü, mistik ve gizemli olarak sunsalar da yaptıklarının nedeni aslında oldukça sıradandır: Kökleri ya da herhangi bir bağlanma duygusu olmaksızın, duygusal açıdan bölünüp ayrılmış hâldedirler. Korkularının üstesinden sa­pıkça bir dünya görüşü aracılığıyla ve kendi içlerindeki her türlü duygusal zayıflığa savaş açarak gelmeye çalışırlar. Ebeveynlerinin sevgisinden ya da duygusal desteğinden yoksun oldukları için yaşadıktaları, ruhlarının derinliklerinde gömülü kalmış acılarını yaşamak için kendilerine izin veremezler. Bu kişiler kendileri bizzat bağlan­ma travması yaşamış çocuklardır.
Reklam
Eğer anneler bu uyarı sinyallerine kulak vermek yerine çocuğa itaatsiz hatta aklen dengesiz muamelesi yaparlarsa, ço­cuk yalnız annesine değil kendi algı ve deneyimine güvenini de kaybeder. Deneyim ve algılarını annesininkine uyum sağlayacak şekilde değiştirir. Bunun sonucu olarak giderek artan bir içsel duygu ve düşünce kaosuna gömülür.
Bazı istismarcılar içlerindeki boşluğu, depresyonlarını ya da hayatlarındaki tatmin eksikliğini cinselliklerini bağımlılık derecesinde eyleme dökerek doldurmaya çalışırlar…Genellikle bu tür bir insanın kendisinin de çocukken bir cinsel sömürü ve aşağılanma kurbanı olduğu varsayılabilir.
An­nesiyle yaşayamadığı yakın teması sürekli olarak başkalarında arar, daima hayal kırıklığına uğrar ve içsel yalnızlığını belki de sa­nat, din ya da doğa alanları aracılığıyla yaşamaya mecbur kalır.
Kendi travmasının ne­den olduğu hissizleşmenin bir sonucu olarak çocuğuna karşı her­ hangi bir olumlu duygu hissedemez. Bir çocukla annesi arasında­ki gerekli derin bağlantı, tıpkı bir anahtarın kilide uymaması gi­bi, “yerine oturmaz”. Başka bir metaforla ifade etmek gerekirse, çocuğun kendi duygusal ipini bağlayabileceği duvarın üzerinde hiçbir kanca yoktur. Bu duvar dümdüz ve kaygandır.
1.000 öğeden 661 ile 670 arasındakiler gösteriliyor.