Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
başka yerde olmak
on iki otuz beş'te napoli garında bir tren çırpınıyordu aşağılık bir gemici barında ben burnumu şaraba sokmuştum katiyyen sarhoştum kirpiklerim yanıyordu santa-lucia civarinda bir karanlık bir iştahsız orospu bulmuştum bilmem neden uyuyup uyuyup uyanıyordu on iki otuz beş'te napoli garı'nda ben utanmasam bilet parası dilenecektim paris diye ölecektim uzaktan
Papa Eftim, 11 Haziran 1930'da İstanbul'a gelen Atatürk'ü Haydarpaşa Tren Garı'nda karşılayan heyet içinde yer alır.
Sayfa 142Kitabı okudu
Reklam
İstanbul ağrısı kanatları parça parça bu ağustos geceleri yıldızlar kaynarken şangır şungur ayaklarımın dibine dökülen sen eğer yine İstanbul'san yine kan köpüklü cehennem sarmaşıkları büyüteceğim pançak pançak şiirler tüküreceğim demek yine ben limandaki direkler
Birkaç saat sonra Haydar Paşa Tren Garı'na gideceğim artık nasibimize hangi şehir düştüyse oraya gitmeye...
Eğer sen yine İstanbul'san Kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan Sirkeci garı'nda tren çığlıklarıyla bıçaklanıp Intihar dumanlari içindeki haydarpaşa'dan Anadolu üstlerine bakıp bakıp Ağlayan Sen eğer yine İstanbul'san Aldanmıyorsam Yakaları karanfilli ibneler eğer beni aldatmıyorsa Kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar Yine senin emrindeyim Utanmasam Gözlerimi damla damla kadehime damlatarak Kendimi yani şu bildigim Attila İlhan'ı Zehirleyebilirim
ANSIZIN ay düşünce denize seni hatırlarım ince ince yağan yağmur, iskeleye yanaşan vapur haydarpaşa garı seni hatırlarım. ay düşünce denize kalbim çarpar, telaşlı bir kuş olur, siyahlar içinde bir kadın ve yakasında ipiri kırmızı bir gül seni hatırlarım. ay düşünce denize söylenmemiş sessiz bir şarkıydım, tozup giden bir ilk kar solgun begonya kalkmak üzere bir tren seni hatırlarım.
Sayfa 197Kitabı okudu
Reklam
hep yanıldık mı kimbilir inanmak gelmiyor içimden o yanlış tren bindiğimiz midir azala azala unutulduğumuz hani leipzig garı'nda biten yine yanlış mı yaşıyoruz karanlığımızı avuçlarımıza öksürerek
Sayfa 79 - Yanlış Yaşamak
" Hayat bir tren garı, giden vagonlarda herkesin kendi içinde yol aldığı yaşamıydı. "
Akşamlar erken çöker buralara... Karpuz, peynir gibi lezzetli, Tren garı gibi hüzünlü.. El ayak çekilmiş sanki sokaklardan, Ben gecelere düşman, Mum ışıklarında pervane gibiyim.. Şairin dediği gibi; "Noktaları takip et. Beni bulacağın yer, satır aralarıdır."
Sayfa 72
Sirkeci Station anno 1890
“Sirkeci Garı 1890’da açıldı. Ama en şaşaalı günlerinde bile hakkında birkaç kelime eden pek olmadı. Londra’nın St. Pancras ya da Budapeşte’nin Keleti Garlarında tren yolculuğu bir kreşendoyla, simballerin şangırtısıyla sona eriyordu. Oralarda vagon tekerleklerinin gıcırdayarak durduğu yüksek tavanlı muazzam garlar, daha da görkemli bina cephelerinin sıralandığı sokaklara açılırdı. Oysa Sirkeci daha ziyade pes perdeden bir finaldi. Trenler Osmanlı sınırına vardıklarında, kalitesiz raylar ve bakımsız hatlar yüzünden yavaşlar, kaplumbağa hızıyla gitmeye başlardı. Agatha Christie transkontinental ekspresle yaptığı yolculuklarından birinde, trenin hızının ‘allegro con furore’den ‘legato’ya dönüştüğünü gözlemlemişti. Amerikalı romancı John Dos Passos ise 1921 yazında İstanbul’a vardığında, önceleri trenin bir ara istasyonda durup başka bir trenin geçmesini beklediğini düşünmüştü. Sonra da şöyle demişti: ‘Yoksa burası mı? Yo hayır, evet.. burası Konstantinopl.”
Reklam
# Yanlış Yaşamak #
Yanılmış bir kapıyım simsiyah Kendi üstüme kapanıyorum ... İçimi büsbütün daraltıyor Hiç bir mutluluğum kalmadı ... Hep yanıldık mı kimbilir İnanmak gelmiyor içimden O yanlış tren bindiğimiz midir Azala azala unutulduğumuz Hani Leipzig garı'nda bitten Yine yanlış mı yaşıyoruz
Kültür yayınlarıKitabı okudu
Okuyorum. Hastalık gibi bir şey bu. Elime ne geçerse, gözüm neye değerse okuyorum: dergiler, okul kitapları, ilanlar, sokakta bulduğum kâğıt parçaları, yemek tarifleri, çocuk kitapları. Kâğıda basılmış ne varsa. Dört yaşındayım. Savaş henüz başlamış. O zamanlar, tren garı hatta elektriği, suyu, telefonu bile olmayan küçük bir kasabada yaşıyoruz.
KEDER GARI 10 Ekim katliamında yitirdiklerimize... Garların da sonbaharı vardır. Belki de garların yalnız iki mevsimi vardır, biri ilk, diğeri son gelen, bahar. Kavuşmalar ilkine, ayrılıklar sonuna yazılır baharın. Ayrılıklar kavuşma- lardan çok olmalı ki garlar sanki hep sonbahar mevsiminde, güz kederinde. Demirden, çelikten, taştan olduklarına bakmayın, garla- rın da gören gözleri, duyan, acıyan, yanan, sızlayan yürekle- ri vardır. Her ayrılıkta, küçük bir çıtırtı duyuluyorsa, bilin ki gar da ayrılan kalplerle birlikte kırılmaktadır. Sonbaharı sevdiğimden mi ne garları da severim. Güz diyelim, daha şık durduğundan değil, sonbahar deyince keder koyulaşıyor, güzde birazdan geçer, sis dağılır, da- ğın dumanı kalkar, insanın acısı azalır gibi bir hissiyat ol- duğundan. Hem güzde bir resim tadı ve duygusu da var. Sanki yalnızca resimlerde bir mevsimmiş gibi güz, insanın gözleri dolar.
Sayfa 103Kitabı okudu
Buharlarla sarmalanmış mahzun bir tren garı gibi yılbaşı...
171 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.