Bütün denizlerin aynı limana çıkması neden?
Neden gökyüzünün bu sınırsız karamsarlığı?
Yitirecek neyimiz var ki umutlarımızdan başka?
Ve batacak başka bir gemimiz mi kaldı?
Kimi bacaktan, kimi gözden yoksun
Bir dünya üstünde yaşamak için
Çıplakla giyimli, güzelle çirkin
Çıplağı giydirin, çirkini sevin
Ölüm kapınızı çaldığı zaman
Bir sevginiz olsun dünyada kalan...
Ne zaman seni düşünsem yalnızlığım aklıma gelir
Bir ürperti gibi derinden derine duyarım çaresizliğimi
Nedir bu gürültüler derim, bu top patlamaları
Nedir bu şakaklarımda zonklayan ağrı
İçimden dalga dalga boşanan gözyaşları ne
Bu hangi nehir ki uzayıp gider alabildiğine
Nedir bu ümitsizlik dolu bu kahır dolu yaşlar
Bu denizler altından kopup gelen fırtına
Bir çağlayan gibi uğultulu yaşlar...
Her gün başka oyunlar oynanıyor yeryüzünde
Yıllardır afişte kalan bizim oyunumuz
Sen bütün güzelliğinle her gece sahnedesin
Dekor durmadan değişiyor
Ama hep aynı müzik
Grieg'in o ünlü konçertosu
Deniz'in açılıp açılıp vurması kıyılara
Suyun damlaması mermere ağır ağır
Rüzgarların esmesi dağbaşında
Kuyuya düşen bir taşın yankısı
Her şey bana seni hatırlatıyor
Gökyüzüne baksam
Gözlerinin binlercesini görürüm
Bir rüzgar değse yüzüme
Ellerini düşünmeden edemem
Yaktığım bütün sigaraların dumanları sana benzer
Tadı senden gelir
Yediğim yemişlerin
İçtiğim içkilerin
Ve içimdeki bu dayanılmaz sıkıntı
Bu emsalsiz hüzün
Seni beklediğim içindir.
Bu düzenli yaşamalar olmasa diyorum
Bu sabah kahvaltıları demli çaylar
Kızarmış ekmek dilimleri
Sonra giyinmek bir şey umarak aynalardan Sonra düşmek yollara son otobüse yetişmek Sonra çalışmak akşama kadar
Sigara dumanları beylik konuşmalar Dört yanın taştan heykellerle dolu
Kime seslenirsen sağır
Ne yana bakarsan bir beyaz duvar
Sonra