Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Tugay Toğrul

“Herkesin büyük bir ustalıkla gülerek geri çekildiği bir dünyaydı. Her yeni başlangıç yeni bir pişmanlık demekti. Gittiği yerlerden yüklenip geliyordu insan yalnızlığını. Umutsuzluk öyle bir yılgınlık yaratmıştı ki herkes her söze inanır olmuştu. Çifte sürgülü kapılar aralandıkça buz gibi bir suskunluk sızıyordu eşiklerden. Herkes yaşadığı oyuğun soğukluğu ile orantılı bir kasıntı içindeydi. Eşyalar bile sahiplerinden daha sıcak, daha kişilikliydi. Gökyüzünü çarşılarda yitiren insanlar, odalarında yanan ışıklara bakarak niyet tutuyorlardı. Yıldızlar çoktan çekilmişti çatılardan. Kimse bir ayin gibi yaşamıyordu günün batışını. Kimsenin sabahla arındığı yoktu. Herkes ölçülü bir incelikle birbirine elini uzatıyor, ama kimsenin eli kimseye değmiyordu. Dokunmak nesnesiz bir duyguydu, insanın gövdesinde taşa kesilen. Küçük adamların büyük yalnızlığı doldurmuştu dünyayı."
Sayfa 112 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Reklam
“Küçücük şeyler belki Ama günün bu saatinde Anıt gibi dururlar"
Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
“Modern dünyada da deneyimsel kaçınmayı daha yaygın hale getirdiği gözlenen pek çok şey yapılmaktadır. Modern medya bir yandan insanları acıya ve korkuya maruz bırakma sıklığını artırırken diğer yandan da en doğru arabayı, evi, giysiyi, hayat arkadaşını bulacak ya da sıkıntıyı, kaygıyı veya insanın kendisinden duyduğu şüpheleri ortadan kaldırıp yok edecek ilaçlar gibi malları ve hizmetleri satabilmek için insanları kaçınmaya teşvik etmektedir."
Sayfa 83 - Okuyan Us YayıneviKitabı okuyor

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“Dış dünyadaki hiçbir şey insanın sağlığını, gelişmesini ve mutluluğunu garanti etmeye yetmez. İnsan olmanın zor yanı dışımızda değil, asıl içimizdedir."
Sayfa 24 - Okuyan Us YayıneviKitabı okuyor
Tugay Toğrul
@tugaytogrul·Bir kitabı okumaya başladı
Kabul ve Kararlılık Terapisi
Kabul ve Kararlılık TerapisiSteven C. Hayes
7.5/10 · 19 okunma
Reklam
1930'da Albert Camus, Cezayir Üniversitesi takımının kalesini koruyan melekti. Çocukluğundan beri kaleci olarak oynamaya alışmıştı, çünkü orada ayakkabılar daha az eskiyordu. Fakir bir ailenin çocuğu olan Camus için sahalarda koşmak bir lükstü. Her gece büyükannesi onun ayakkabılarının tabanını kontrol eder, eskimiş bulursa onu döverdi. Kalecilik yılları boyunca Camus çok şeyler öğrendi. "Şunu öğrendim ki," diyordu Camus, "top birine hiçbir zaman beklediği yönden gelmiyor. Bu bana hayatta çok yardımcı oldu, özellikle de büyük şehirlerde insanlar göründükleri gibi olmuyorlar." Kazandığında çok sevinmemeyi, kaybettiğinde de çok yerinmemeyi öğrendi; futbol oynayarak insan ruhunun derinliklerine inmeyi başaran Camus, daha sonra kitapları vasıtasıyla, bu dünyanın labirentlerinde ilerlemeye devam etti, bazı sırlarını öğrendi ve bilgelik yolunda önemli bir yol katetti.
Can YayınlarıKitabı okuyor
“İnsanlar, mutsuz oldukları için mutlu olmaya çabalarlar. Mutluluğu bulduklarında da mutsuzluk olmadan yapamazlar çünkü mutluluğun zıddına muhtaçtırlar; bu nedenle, seyircilerini mutlu etmek isteyen hiçbir yeni televizyon programı, bir mutsuzluk tasvirinden kendini alamaz... Mutluluk anları ve zamanları, mutsuzluğun nekaheti için anlamlıdır ama mutluluğu sürekli istemek anlamsızdır, çünkü ebediyen sürmesi mümkün değildir. En vahimi, birçoklarının mutluluktan tam da bunu ummasıdır: Kesintisiz hoşluk hali, daimi neşe, keyifler hep yerinde olsun ve bol eğlence. Ne var ki mutluluğu bir tür daimi zevkte aramak, mutsuz olmanın en emin yoludur."
Sayfa 27 - İletişim YayınlarıKitabı okuyor
“Finlandiya' da çocuklar yedi yaşından önce hiç okula gitmiyorlar, sadece oyun oynuyorlar. Yedi ile on altı yaş arasındaki çocuklar 9:00- 14:00 saatleri arasında okulda oluyorlar. Hemen hiç ev ödevi verilmiyor, liseden mezun oluncaya kadar hemen hiç sınava girmiyorlar. Finlandiyalı çocukların hayatının merkezinde serbestçe oyun oynamak bulunuyor: Öğretmenlerin her kırk beş dakikalık ders için çocuklara on beş dakika oyun süresi tanıması yasal zorunluluk. Sonuç ne peki? Çocukların sadece yüzde 0,1' ine dikkat sorunları tanısı koyuluyor; Finlandiyalılar dünyanın en çok okuyan, sayısal becerisi ve mutluluk düzeyi en yüksek insanları arasındalar."
Sayfa 259 - Metis YayınlarıKitabı okudu
"Eğer bir insanda azıcık insanlık varsa yalan söylemez. Dedikodu yapmaz. Dedikoduyla bir insanı vurmak, küçültmek insanlıktan çıkmış, bozulmuş, çürümüş, elinden hiçbir şey gelmeyen, elinden hiçbir şey gelmediğini kabul edecek kadar düşkünlemiş bir insanın kârıdır. Bu duruma gelmiş bir insanı karşına almak onun durumuna düşmek olur... İnsanın her şeysiyle, tüm alçaklığıyla başa çıkarsın, kendi kendini aşağılamış, kendini kandıran insanın aşağılaşmasıyla başa çıkamazsın. Dedikodu yapan insan dedikodu yaptığını bilir, onun aşağılık bir iş olduğunu da bilir... Kendi gözünde kendini aşağılar. Bu insanı kendisi kadar kimse aşağılayamaz... Ne kadarcık ömrümüz var, aşağılanmış insanların alçak hüneriyle, dedikodusuyla vakit geçirecek... Her bir şey onarılır, aşağılanmış, kendi gözünde kendini aşağılamış, dedikodu namussuzluğuna başvurmuş insanın çürümüşlüğü, kokuşmuşluğu onarılmaz."
Sayfa 215 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
“Böyle yapma, bak anneni üzüyorsun, derler bizde. Halbuki kendisi üzgün olmayan hiçbir çocuk annesini üzmez. Çocuğun neden üzgün oldu­ğunu sormayan toplumlar..."
İthaki YayınlarıKitabı okuyor
78 syf.
·
Puan vermedi
Canistan
CanistanYusuf Atılgan
7.9/10 · 4.352 okunma
3.225 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.