"İnsanlar gelip geçici ve sıkıntılı bu dünya hayatı için yaratılmış olamaz. Bunca nimet boşu boşuna önümüze serilmiş olamaz. İnsanlar özgürlüklerinden yoksun bırakılıp köle yapılamaz. Hayat sahibi bir can bir hiç uğruna yok edilemez, insan içkiyle kendisini akılsız bir canlı derekesine düşüremez. Bir taş bile bir anlam taşır, her çiçek bir mesaj içerir. Düşen yaprak, yağan yağmur, esen rüzgar hepsi hikmet iledir, kendi kendine olamaz. Ölümle her şey bitemez, zalim zulmüyle mazlum zilletiyle yok olup gidemez..."
"Nur tanem! Her yaşayan ölür, her yeni eskir, yaşlanan herkes zeval bulur. Her şey fanidir, gider. Ben de öleceğim fakat ismim sonsuza dek yâd edilecek. Çünkü ben senin gibi tertemiz bir evlat doğurdum, arkamda hayırlı bir yâd edici bıraktım."(Hz. Âmine)
Tam o anda, seyrettiği yıldızlardan biri, çok uzun bir akışla kaymaya başladı. Vali açtı dua eder gibi, "Tanrım," dedi içinden, "bana şu köprüyü yapabilmeyi nasip eyle. Eyle ki bu çileli beldenin cefakar insanlarına bir parça yardımım dokunsun."
-Ne tükürürsün öyleyse,?
-Yanıtlamıyordu oğlu. "Ana, mayına vurduğumuzda Ömer üstümde parçalandı ya, etleri ağzıma doluşmuştu. O gün bugündür onun kanlı parçalarını tükürür dururum," diyemiyordu anasına.