İçinden bitmesin dediğim hikayeler o kadar çoktu ki. Le Guin yine eşi benzeri olmayan kendine has kurduğu diliyle ve dünyalarıyla hayal bile edemeyeceğim hikayeler anlatmış. Ters düz ettiği aile ilişkileri, kadın-erkek ayrımcılığı eleştirdiği feminist edebiyatı, farklı farklı hikayeleştirdiği dünyaları -hepsinin kendi dili, ırkı, tanrısı veya tanrıları, gelenekleri, otoriteleri, devlet düzeni, hiyararşileri-. Le Guin’i büyük bir açlıkla okuyorum, doyumsuzca. Bana başka bir dünya olsa nasıl olur, olabilir hem tüm bunları biliyormuşum gibi hem de hiç duymamışım gibi anlatıyor. Uçsuz Bucaksız’da en sevdiğim öyküler “İmparatorluktan Daha Uçsuz Bucaksız Ama Daha Yavaş” , “Seggri Meselesi” ve “Halktan Bir Adam” oldu. Keşke bunlar novella değil de roman olsaydı.