Bazen bir çay bahçesinde, bazen bir kitapçıda , bazen Ayasofya 'da 'An'ın içinde geçişler yaparak, kutsal emanetleri arayan kahramanımız, ona eşlik eden bir şövalye, Ortaçağdan beri süregelen bir aşk, Masalcımız, geçmiş, gelecek... Tarihî bilgilerin ışığında, farklı mekânlarda, "an"larda geçen bir serüven.
Masalcı'ya aşina olanlar için özlenen bir kitaptı. Depremle ilgili bölümlere rastlayınca kitabı şimdi okumak tuhaf oldu.. Anlar içinde yolculuk yapmak mümkün olsaydı...
276 syf.
5/10 puan verdi
sislerin arasında kaybolan bir anı savaşı.
sanıyorum başlık kitabı özetleyebilecek tek cümle.
en başından söylemeliyim, kitabı beğenmedim. kendimi zorlayarak bitirdim ki her ne olursa olsun daima diğer sayfada başka bir şeyle karşılarım diye içimdeki o heyecanı hep diri tutan biriyimdir. ne yazık ki bu kitabı bitmesi için okudum.
axl ve beatrice çifti, oğullarının yanına gidebilmek için bir yolculuğa çıkıyorlar. tabii bu yolculuk öyle kolay olmuyor :) sislerin, sihrin, şövalyelerin, ejderhaların, cinlerin eşlik ettiği bir serüven haline dönüşüyor.
hep ikilemlerin yaşandığı, savaş ve barış olgularının, hayal ve gerçeğin birbirine karıştığı, anıların ve insanların savaşı içinde tuhaf bir yolculuk.
sürekli geçmişi hatırlama çabası beni okuyucu olarak yordu açıkçası. sürekli değişen rota da oldukça can sıkıcı. yeni eklenen karakterlerin sorunlarını çözüme kavuşturmak sadece axl ve beatrice'a mı kaldı diye düşünmeden edemiyor insan.
son olarak, nobel ödüllü uzak doğulu bir yazarın kitabını okumak, hafızasını zorlamak isteyenler için uygun bir kitap olabilir.
Hasan Ali Toptaş, Gölgesizler
Hasan Ali Toptaş’ın –belki de– en çok okunan ve yayımlandığı tüm dillerde büyük bir şaşkınlık ve beğeniyle karşılanan romanı.
Gölgesizler, bir kayboluşlar anlatısı; aniden kaybolmaların, beklenmedik dönüşlerin, ölümlü büyülerin, devlet nezdine düşen gölgelerimizin aynası. Tekrarların tekrarını okumamızı sağlayan karakalem bir güvercin; bir garip cinayet ve doğum hikâyesi.
Ve kokusu burnumuzda tüten, cevabından korktuğumuz
bir soru cümlesi: “Kaar nedeen yağaar, kaaarrr?”
“Sadece Hasan Ali Toptaş okumak için bile Türkçe öğrenmeye değer.”
STEFAN WEIDNER, Frankfurter Allgemeine Zeitung
“Aynı yolda yürümekten başka çaresi olmayan tuhaf birer yaratıktı insanlar; tekrarın tekrarlananın örtüsü olduğunu anlayamadan, aynı el sallayışların, aynı gülüşlerin, aynı yürüyüşlerin ya da aynı oturuşların içinden geçe geçe damaklarına bulaşan uzak bir serüven tadıyla dönüp dolaşıp aynı noktada yaşıyorlardı.”
Baş karakterimiz Clary Fray, 15 yaşında ve normal hayatı olan bir genç kız. Ta ki New York'ta Pandemonium Kulüp'e doğru yola çıktığında bir cinayete tanıklık edene kadar. Cinayeti işleyen kişiler daha önce hiç görmediği tuhaf silahlara ve dövmelere sahip üç genç. Jace, Alec ve Isabelle… Ceset aniden yok olur ve bu üç genci sadece Clary görür. Clary'nin kendilerini görebilmesine bu üç genç de çok şaşırır. Çünkü onlar Gölgeavcıları’dır ve sıradan insanlar kendilerini göremezler.
Ölümcül Oyuncaklar serisinin ilk kitabı olan Kemikler Şehri’ni sonunda okudum. Çok merak ettiğim bir seriydi. Kitapta bir sürü fantastik öge var. Vampirler, kurt adamlar, gölge avcıları, büyücüler, iblisler… Cassandra’nın dili çok akıcıydı. Büyük ihtimalle diğer kitapları daha iyi olur. Açıkcası beklentim daha yüksekti ama sıkıldığım çok yer oldu.
Jace ve Clary karakterlerine pek ısınamadım. Magnus Bane çok fazla yoktu ama övdükleri kadar varmış. Kimseden lafını esirgemeyen havalı bir karakter. Alec’le de çok fazla sahnesi olmamasına rağmen şimdiden çok yakıştırdım.
Kitabın sonunda bu tarz bir şey bekliyordum sürpriz olmadı. Umarım sonradan yanlış anlaşılma falan olur düzelir bu durum. Genel olarak güzel bir serüvene başladığımı hissediyorum. Ama çook uzun bir serüven ve şimdiden biraz yordu ama olsun
#qotd @ithakiyayinlari farklı farklı seriler çıkarıyor. Siz serilerini sever misiniz? Favoriniz hangisi?
#kitapkonusu
“Ulaklara buyruk verilsin, bir cadı üstadı kiralanıp Mesopotam’a gönderilsin.”
Yedikuleli Mansur, Istrancalı Abdülharis Paşa ve Karanlığın Şahidesi gibi romanlarıyla tanıdığımız Mehmet Berk Yaltırık, Kan Sahibi’yle okurlarını
"Dünyayı küçümsüyorlardı, sanki daha iyi bir varlık boyutuna gidebiliyorlarmış gibi."
"Sorunun ne olduğu asla tam olarak anlaşılamadı, ama herhalde gemiciler tarafından Çin gibi bir yerden taşınan yabancı bir hastalıktı."
Merhaba! Lanetli Tavşan ve Sarı Duvar Kâğıdı'ndan sonra okuduğum üçüncü korku öykü kitabı oldu
