Şeyma Öztürk

Şeyma Öztürk
@tuhafbirkiz
“Beni hor görme kardeşim Sen altınsın ben tunç muyum? Aynı vardan var olmuşuz Sen gümüşsün ben sac mıyım?” {Âşık Veysel}
“Aminlerle güvey koymak, besmele ile mektebe başlamak fenâ mı idi? Fenâ mı idi o ana sevgisi, baba saygısı ki, hayat boyunca insâfı, fedâkârlığı hasbîliği geliştirir, selâmete yol açar, muhâtaraları önler, doğruluğun temel taşını örerdi? Fenâ mı idi, hîleden elini, haramdan eteğini, yalandan dilini, kötüden gözünü, fuzulden kulağını bağlamak ahdı ile san’at ve meslek hayatına adım atış fenâ mı idi? En yüksek, en ileri cemiyetlerin bile sırasında âzâde olmadıkları kötülükleri, devamli bir murâkabe ile uyanık bekleyen bir güçlü kuvvetli nizam, hastalığı yenmek gayretiyle çalışan uzviyet gibi, herhangi bir uygunsuzluğu derhal farkedip tedbir alır ve az zamanda ortadan kaldırırdı. Nasıl peteğin içinde ölen arı, arkadaşları tarafından derhal mumlanıp tefessühüne meydan verilmezse, tedbirli ve uyanık duran cemiyet de, yakaladığı en küçük hatâyı tecrit eder veya temizlerdi.”
Sayfa 126 - Kubbealtı Neşriyât, 12.baskı, 2021.Kitabı okudu
Reklam
“Başını sokacak dam altı bulamayan kimsesizler, rahat ve mesut dam altlarını, haylazlıkları yüzünden cehenneme çevirip kapı dışarı edilmiş kişizâdeler, işi gücü dalgacılığa vurmuş şehir uşakları, gününün nafakasını el cebinden çırpıştırıp, kırpıntı yataklarında yeni mârifetler tasarlayan serseriler, gece yarılarına kadar meyhâneden meyhâneye sürüklenip evinin kapısını çalmaya cesâret edemeyen ayyaşlarla yükünü tutmuş olan Tavukpazarı, şehrin hazın cihâzı imiş gibi, bütün bu uygunsuz kalabalığı içinde eritmeye çalışırdı.”
Sayfa 111 - Kubbealtı Neşriyât, 12.baskı, 2021.Kitabı okudu
“Hangi ev, muharrem ayının içinde kaynattığı aştan komşusuna göndermezdi? Bahçesinde meyve olur, komşu hakkı der gönderir; çiçek açar, göz hakkı der gönderir; doğum olur, sürâhi sürâhi şerbetler, gene eşin ve dostun ağzını tatlandırırdı. Fakat iyi gününde olduğu gibi, acı gününde de komşuyu kayırmak hem borç, hem de zevkli bir ibâdet hükmünde idi. ‘Komşusu açken tıka basa doyan adam mümin sayılmaz’ hadîsi, o zamanlar müşkülde olana el uzatmak ve bağlılık keyfiyetini her nevi sosyal yardım teşkîlâtını gölgede bırakacak bir hükümle kökünden halletmiş değil miydi?”
Sayfa 105 - Kubbealtı Neşriyât, 12.baskı, 2021.Kitabı okudu

Reader Follow Recommendations

See All
“Türk evlerinin esas vakfı olan temizlik, kıvraklık ve hamaratlıkta müşterek olmayan kadın yok gibi idi. Pek ender olarak rastlanan pasaklılar ve tembeller ise ‘dört etekli, sünepe’ damgası yiyerek, cemiyetin umûmî istihfâfı ortasında tecrit edilir, kocadan veya babadan yana îtibarlı da olsa, şahsî notu her yerde ve her zaman düşük olurdu. Öyle ki, eşinin dostunun, hattâ akrabâ ve taallukâtının, bu zavallı hakkında vardığı teşhis, verdiği hüküm dâima aleyhine olur; bir gün, evinin işini yüz üstü bırakıp sabah kahvesine gittiği söylenir, bir başka gün, tencereyi ateşte unutup çatır çatır yaktığı iddia edilir, kâh çocuğunun yırtık çorabı dile dolanarak, iğneye iplik geçirmediği, kâh gülüp söylemekten başka bir şey bilmediği ile alay edilir ve her zaman da kocasına, iki yakası bir araya gelmeyeceği için acınırdı. Böylece de, kadınlar âleminin mahkûm ettiği ‘dört etekli’ den her kim bahsedecek olsa, aynı tembellik kendisine de bulaşmasın diye yakasının ucuna, ya da parmaklarını bir araya toplayarak ayrı ayrı iki elinin tırnaklarına tükürür gibi yaparak: ‘Tû… tû… evlerden ırak!’ denmek ve yeni yetişen kızlara bir ibret levhası olarak gösterilmek âdetti.”
Sayfa 103 - Kubbealtı Neşriyât, 12.baskı, 2021.Kitabı okudu
“Birbirlerine toslayacakmış gibi baş başa eğilmiş dar sokaklı evlerin, kadın başlarına, nâmahreme görünmeden bu daracık sokağı gözleyebilmek iznini veren cumbaları vardı ki, göğüslerini dışarı doğru geren bu cumbaların üstüne ya evin kedisi çıkar, ya kuş kafesleri asılır, ya da güneşlenmesi için çiçek saksıları konurdu. Bu evlerin çoğunun kapılarında hâlâ eski zaman işi, iri pirinç veya demir halkalar, tokmaklar bulunur ve bir kimse geldi mi, ‘kapı çalınıyor’ denmez, ‘kapı vuruluyor’ denirdi. Bu vurulan kapılar açılmadan evvel de, içeriden ince bir sesin: -Kim o? Diye sorması muhakkak beklenirdi. Bu mûtat mahalle arası nakarâtı ile hüviyeti tahkik edilen kimseye gelince, mevkiine, yaşına, terbiyesine göre ciddî, yumuşak, ricâkâr ya da ifâdesiz bir ‘aç!’ emri ile ev sâhibine kapıyı açtırırdı. Şâyet bu evlerden tamir görmüş veyâhut otuz kırk sene evvel yapılmış olanlar varsa, kapılarında tokmak ve halkalar yerine, üstlerinde Frenkçe ‘tournez’ emri yazılı dönme ziller bulunurdu.”
Sayfa 102 - Kubbealtı Neşriyât, 12.baskı, 2021.Kitabı okudu
Reklam
Reklam
8k öğeden 61 ile 75 arasındakiler gösteriliyor.