Biraz dolanır, denize bakardım Kalpazankaya’dan. Bir çay söylerdim. Sait Faik okurdum. Dilimden, aklımdan kalabalık günlerin gecelerin pasını silerdim. Düşünmemeyi denerdim biraz olsun.
Toprağın, bunca kan, bunca ölü, bunca gerçekleşmemiş düş ve yıkımı nasıl olup da anılarında barındırdığını sordum kendime.
Bağrında saklı bunca anıyla nasıl da hâlâ ürün verebiliyordu. Yoksa tam da bu nedenden dolayı mı üretkendi?