“Kendinizi başkasına anlatmayın.. Sizi sevenin buna ihtiyacı yoktur. Sevmeyen de inanmayacaktır zaten… Onun hayatında bir seçeneksen, Onun senin bir önceliğin olmasına izin verme. İlişkiler en iyi dengeli olduğunda yürür… Uyandığında iki seçeneğin var… Tekrar uyuyup bir rüya görmek, ya da uyanıp rüyanın peşinde koşmak… Bize değer verenleri ağlatır, vermeyenler için ağlarız… Bizim için hiç ağlamayacaklara değer veririz… Garip ama gerçek… Bir kez bunu anlasak değişmek için hiçbir şey geç değil… Mutluyken söz, üzgünsen cevap, öfkeliysen karar verme… Zaman nehir gibidir… Aynı suda iki kez yıkanılmaz… An’ı yaşa, geçen su bir daha gelmez… Hep meşgulsen, hiç müsait olamazsın… Hep zamanının olmadığnı söylersen, hiç zamanın olamaz… Hep “yarın yapacağım” dersen, yarın hiç gelmez…“ Herakleitos
Uzun uzun resmine baktı. "Şu çocuk!" dedi, babasını bir nehir kazasında kaybetmiş. Babası, sal ile köy ahalisini köprü olmadığından nehrin karşısına geçirip bunun karşılığında onlardan az bir ücret alıyormuş. "Ne olmuş bu çocuğa?" dedim. "Yoo, bir şey olmamış." dedi ve ekledi: " Şuna bir bak! Yüzü nasıl da acının coğrafyası! Emin ol dostum, onun yerinde olmak istemezsin. Hiçkimse istemez." Fatih Gündüz
Reklam
Erkek terörü tanrılar dağında başlamış
Hera ve Zeus'un evliliğinden Ares, Hephaistos ve Hebe doğdu. Fakat bazılarına göre, Hera bir çiçeğe dokunduğunda Ares ve onun ikiz kız kardeşi Eris'e; bir tere otuna dokunduğunda Hebe'ye ve Hephaistos'a da tek başı­na hamile kalmıştı. Hephastos bu mucizeye inanmayarak Hera'yı, üzerine oturanı kollarıyla saran mekanik bir sandalyeye hapsedip yalan söylemediği­ne dair Styx Nehri üzerine yemin etmeye zorladı.
Sayfa 59
“Sonra hayatıma Nehir girdi, o nehrin suları benim sınırıma çarptı aldı götürdü sınırımı. Hayatıma değen nehrin suları sınır çizgimi kaybettirdi bana. Ve ben, yüzme biliyordum ama buna rağmen ne eski beni ne de eski sınırlarımı aramak için daldım o nehre. Ben o nehrin tam ortasına bıraktım kendimi. Ondan çıkmaya değil, daha da derine dalmaya çabaladım. Çünkü hayatıma geldiler, beni kollarımdan tutup bir nehrin içine attılar ve ben o nehre aşık oldum...”
Sayfa 398 - BoraKitabı okudu
“Niçin gençliğin idolü bir kâşif, bir gezgin, bir bilim adamı veya gerçek bir sanatçı değil? Niçin Fazıl Say idollerimiz arasında değil? Niçin İdil Biret değil, Suna Kan değil, Osman Hamdi değil, Darwin değil, Einstein değil, Wegener değil, on yedi dil bilen ve Alplerin sihirbazı denen Èmile Argand değil, Grimm Biraderler değil, Güney Amerika’nın kuzeyini keşfeden ve hemen her Amerika ülkesinde adına en az bir nehir, bir dağ, bir üniversite, bir şehir olan, Pasifik Okyanusu’nu bir uçtan ötekine kat eden koskoca bir akıntı sistemine adı verilen Humboldt değil, Livingstone değil, Hedin değil... Gençlerimiz arasında bir anket yapsak kaç tanesi bu isimleri sayabilir?”
Osmanlı'nın çökmesine mutlak gözüyle bakılıyordu. Abdülhamid'in en büyük amacı İmparatorluğun yaşamasını sağlamaktı; bu amaca, Türklerin pek alışık olmadığı bir çabayla sarıldı. Haremin yumuşak havası içinde yetişmişti. Beklemediği bir anda kendisini, çeşitli ırkların ve üç büyük dinin bir arada olduğu 35 milyonluk bir İmparatorluğun Sultanı ve bütün İslâm dünyasının halifesi olarak Osmanlı tahtında buldu. Fazla bilgili bir yönetici değildi. Çevresi, tek amacı ceplerini doldurup mevkilerini korumak olan birçok danışman ve görevlilerle doluydu. Başta hükümet olmak üzere bütün idarî mekanizma çöküntü İçindeydi. Maliye her yönden iflâs etmişti; hazine bütünüyle dış borçlanmaya dayanmaktaydı.
Sayfa 105 - 2. baskı - Ocak 2021
Reklam
1.000 öğeden 851 ile 860 arasındakiler gösteriliyor.