tarlabaşı'nda hemen hiçbir sokağın başı sonu belli değildir. bu yalnız üst üste, alt alta gelmelerinden de değildir, asıl birbirleri içinde yitmelerinden, böylece her seferinde yeni bir kılıkta ortaya çıkmalarındandır.
...bir kadının boynu durmadan uzuyordur / bir pencere başını almış gidiyordur / bir çocuğun kaşları bitiyordur / bir saat durduğu yerde akıyordur / kendini suluyordur bir tarla / bir puhu kuşu yumurtluyordur..
'bağışlamak,' diye düşündüm, bu sözcük, normal, uygar insan ilişkilerinde kullanılabilirdi ancak. onunla yaşadıklarımızı hangi etiğe sığdıracağımı çıkaramıyordum. 'bir etik yoksunluğu yok muydu hepimizin hayatında?" dedim.
en üst düşüncenin getirdiğini, felsefenin dediğini, bir sonra gelenin bir aşama daha ileri taşıdığı, ama halkın yeni düşüncelere yetişme şansının asla bulunmadığı,,, böyle böyle insan kuşaklarının arasının dağlar kadar açılageldiği,