"Akılsız hayaletlerle benziyorlarmış -nafile arzuların çocukları, doğmamış, var olma lütfu bahşedilmemiş, bakışlarıyla, hareketleriyle yalnızca mevcudiyetle tek bağlantılarını, yani yaşama karşı duydukları gıptayı ve özlemi anlatabilen varlıklar."
"Kocam, gözlerin kapalı ne yatarsın burada? Kalk, benim güzel şahinim, elini uzat! Kalk! Bir kez olsun bak Katerina'na, oynat ağzını, tek bir kelime olsun söyle... Ama susuyorsun, beyim, benim şanlı beyim. Karadeniz gibi karardın. Atmıyor yüreğin. Ne diye böyle soğuksun, he beyim?" Anladım, feryadım az geliyor, yetmiyor uyandırmaya seni! Kazaklar, Kazaklar! Nerede şanınız, şerefiniz? Şanınız da şerefiniz de kapatmış gözlerini, yatıyor yaş toprakta. Gömün, beni de gömün onunla birlikte! Toprakla örtün gözlerimi! Artık istemem güzelliğimi."
"Yeşiller içindeki adamın yüzüne kurnaz bir ifade oturmuş; sakalı çıtırdamış, gözleri yılan gözleri gibi titremiş ve dudaklarının iki ucu arasında korkunç bir gülümseme belirmiş"
"Sen insanlardan nefret ediyorsun. Çünkü esasen korkuyorsun onlardan, değil mi? Her zaman korktun, ta küçük bir velet olduğun zamandan beri. Lambanın altındaki bir koltuğa sığışıp kitap okumak kolayına geliyor. Otuz yıl önce de öyle yapıyordun, hâlâ öyle yapıyorsun. Bir kitabın kapaklarının altına saklanıyorsun."