"Ben taş devrinde Türk, tunç devrinde Türk, altın devrinde Türk olmak isterdim. Bütün hilkat devirlerinde Türk, devirsiz hayatlarda Türk, hayatsız devirlerde Türk!.. Türk doğmak, Türk ölmek! Türk, Türk, Türk!.."
Sayfa 91 - oğlak
OĞUZ DİNİ YAHUT SULH SİSTEMİ
Oğuzların teşkilâtı tahlil edilince görülür ki, Boz-Ok ve Üç-Ok namlarındaki iki aşiretin, biribirinin müsavi ve mü­temmimi olmak üzere ittihat etmesinden, Oğuz İli vücude gelmiştir. İl kelimesi, Divanü Lûgat’e göre sulh manası­nadır «Falan beğ falan beğle il oldu» sulh oldu demektir. Elçi tabiri de «sulhçu» manasınadır.
Reklam
Paşa Hazretleri, burada birçok kimselerce henüz malum olmayan bir hakikati zikredeceğim. Zatı fahimaneleri elbette hatırlarsınız. Dedim ki elinizde Kürt'ten maada unsur kalmamıştı. O Kürtler ki vaktiyle Diyarbekir'de bulunduğunuz zaman kalplerini kazanmağa çalışmıştınız. İttihat ve Terakki ruesası bir mürebba vücuda getirip zatı fahimanelerine tahsis edeceklerine Enver, Talat ve Cemal Paşalar bir müselles teşkil eylemişler ve Anafartalar kahramanını kadro haricinde bırakmışlardı. Trablusgarp harbi esnasında çadırından çıkarken etrafınızda bulunanlara "Napolyon geliyor" istihzası ile gösterdiğiniz Enver Paşa hakiki bir Napolyonluğa yelteniyordu. Cemal Paşa Arabistan veysruvası olmuştu. Onun Suriye'de Arap İmparatorluğu ilan edeceği ve siyah kalpağını atıp başına bir murassağ bir tac giyeceği şayiaları deveran ediyordu. Zatı fahimaneleri ise Diyarbekir'de bir Türk muhitinde bulunuyordunuz. Arkadaşlarınıza muhalif ve harbin bitiminde Türkiye'nin parçalanacağına müteakip olanların belki birincisi idiniz. Kürtlere hoş görünmek istediniz ve ilk defa olmak üzere, muahharen Elaziz'de idam ettirdiğiniz, Dersim Mebusu Hayri Bey'in kumandasında, karargahınıza merbut bir Kürt taburu teşkil eylediniz. Efrad ve zabıtanı kamilen Kürt olan bu taburun kıyafeti de temamen Kürt kıyafeti idi. Bu tabur efradı şalûşapik ve kolos giyiyor, Kürt hançeri takıyorlardı. Kumandanlar değilse de emirler aralarında Kürtçe olarak söyleniyordu. Bu, Osmanlı ordusunda Kürtlere ilk defa yapılmış bir cemile idi.
Sayfa 23
352 syf.
·
Puan vermedi
Bir zamanlar… Bizler…
Bozkır-göçebe toplulukları daha iyi anlamama bu kitap yardımcı oldu. Bu toplulukların günümüzde hangi etnisitelere karşılık geldiklerini kesin olarak tespit etmek zor ve hassas bir konu olsa da, bu gibi hususlar, bilimsel çalışmalarla ele alınmaya elbette müsait. Bozkır-göçebe topluluklar (örneğin Orta Asya’daki Türkler), yerleşik medeniyetler
Kök Tengri'nin Çocukları
Kök Tengri'nin ÇocuklarıAhmet Taşağıl · Bilge Kültür Sanat · 2020865 okunma
Bu olumsuz şartlar ve kısıtlı imkânlar içinde Alpullu Şeker Fabrikası önemli başarılar elde etti. Fabrika, hava şartlarının uygun olduğu 1933-1934 kampanyasında iki yüz elli gün çalışıp, 318.000 ton pancar işledi. Fabrika'da yaklaşık 23.000 ton kristal şeker ve 15.000 ton küp şeker olmak üzere, toplam 38.000 ton şeker üretildi. Alpullu Şeker Fabrikası bu üretimiyle o yıl, dünya şeker fabrikaları arasında pancar işleme ve şeker üretme rekoru kırdı.
Sayfa 122 - ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ BAŞKANLIĞI YAYINLARIKitabı okudu
Özellikle yerli tüccarın yukarıda belirtilen sebeplerden dolayı Alpullu Şeker Fabrikasında üretilen şekerlere rağbet göstermemesinden dolayı, şirket üyesi Hayri Ipar Bey, Trakya ve Anadolu'nun birçok yerine şeker sevk eden ve yabancı firmalardan şeker talebinde bulunan şeker bayilerinin temsilcilerini şirket merkezine davet etti. Kendilerine, Türk şekerinin, yabancı ülkelerin şekerlerinden kalite bakımından bir farkı olmadığını belirterek bayi temsilcilerini üretilen şekerleri yakından görmeleri için fabrikaya davet etti. Fabrika Müdürü Bay Gutherz, şekerin, nasıl üretildiği hakkında kendilerine gerekli açıklamalarda bulundu. Tacirlerin, niçin Hollanda tipi kristalize şeker üretilmediği sorusuna, Bay Gutherz: "Hollanda şekerinin tıpkısını yaparız, fakat kilo başına birkaç kuruş fark yapar." yanıtını verince tacirler: "Kaça mal olursa olsun, biz bu şekerden isteriz." dediler. Fabrika, bir süre sonra tüccarın istediği Hollanda tipi kristalize şekeri, ince, orta ve kalın olmak üzere üreterek İstanbul'a gönderdi. Tüccar da bunla- rı normal toz şekerlerden farklı fiyata alıp Hollanda şeker çuvallarına koyarak Hollanda kristalize şekeri diye sattılar. Şeker bayileri bundan sonra, Türk şekeri bulundukça yabancı ülkelerin şekerlerini satmamaya karar verdiler.
Sayfa 119 - ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ BAŞKANLIĞI YAYINLARIKitabı okudu
Reklam
2. Tanzimat sonrasından bahsediyor - 10 Temmuz (23 Temmuz)1909
Hatırımda kaldığına göre 10 Temmuzun ikinci senei devriyesi henüz idrak olunmamıştı. Bir gün Şehzadebaşında bir tiyatro binasında mühim bir konferans verileceğini edebiyat öğretmenimizden öğrenmiş ve bu gibi şeylere meraklı birkaç arkadaşımla konferans mahalline gitmiştim. Sahneye iki adam çıktı. Biri Yusuf Akçora Bey idi. Arkadaşını bize takdim
Sayfa 17
32 syf.
·
Puan vermedi
ARI OLMAK İSTEYEN TIRTIL . Bugün 23 Nisan. Canım Atam' dan tüm dünya çocuklarına bir armağan. Ülkemin her bir yanında bayrağımız eşliğinde, çocukların neşe veren şen sesleriyle kutlanıyor #23nisanulusalegemenlikveçocukbayramı. Bir kere daha ve sonsuza kadar " Ne mutlu Türk'üm diyene! " diyorum ve bugüne özel bir çocuk kitabı
Arı Olmak İsteyen Tırtıl
Arı Olmak İsteyen TırtılŞükran Acar Korkmaz · İkinci Adam Yayınları · 20243 okunma
Türk Milleti istiklalini ödeyemez.
Sakarya'ya yaklaşıyoruz bir millet olarak kalmak için harp etmek ve muzaffer olmak lazımdır. Tam o zaman da maliye durmuştur. İlim, istisas ve tecrübe Mustafa Kemal'e hükmünü söylüyor: -Hazinede para kalmamıştır, bulmak ihtimalide yoktur. İlim, ihtisas, tecrübe büyük kelimeler büyük ve korkunç! Verdiği kararda şu: Türk milleti istiklalini ödeyemez!
Sayfa 118 - Profil kitapKitabı okudu
ATATÜRK’ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ
   Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.    Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.    Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.   Mustafa Kemal Atatürk
Reklam
Osmanlı İmparatorluğu'nun Batı ile Doğu trajedisi.
Osmanlı İmparatorluğu da çağdaş devlet olmak istemişti. Bilhassa Sultan III.Selim'den itibaren bu maksada yönelik icraat hepinizin malumudur. Lakin Osmanlı saltanatına çağdaş devlet olabilmek mukadder değildi. Çünkü Osmanlı saltanatı bekasını temin için bir taraftan Batı medeniyetine girmek zorunluluğunu hissetmekle beraber, diğer taraftan Doğu medeniyetinin devlet sisteminde son gelişme merhalesi olan dini-feodal ve gayri milli bir imparatorluktan, hilafetle kaynaşmış padişahlıktan ayrılamıyordu. Zaten halife-padişahlık sisteminin mahiyeti, bugünkü Batı medeniyetinin asli kaynaklarından olan Rönesans, dini reform ve ihtilalin ruhlarına aykırıdır. Dini geleneği temsil ve müdafaa etmekle mükellef hilafet, esasında, laik Rönesans hareketine ve dini reforma rıza gösteremezdi. Toprak ağalığına dayanan padişahlık, kendi dayanaklarını kırmadan siyasi ve toplumsal bir ihtilale müsait olamazdı. Nihayet Rönesans, ihtilal ve dini reform, milli hareketlerin çıkış noktası olduğundan, muhtelif kavimleri, milliyet prensibine aykırı ideal ve menfaatlerle saltanat asasına baş eğdiren bir imparatorluk, kendisine mezar kazacak olan milliyet hareketinin doğup gelişmesine göz yumamazdı. Kısacası Osmanlı İmparatorluğu'nun trajedisi,gibiydi hem Batı medeniyetine girmek, hem girmemek mecburiyetleri tezadında adeta yoğunlaşmış gibiydi.
Gericiliğe fırsat vermeden, çağdaşlaşmayı uygulamalıyız.
Batı'da aralıklarla meydana gelip, gericiliklerle çarpışarak, kanlı fedakârlıklar sayesinde nihayet galebe çalabilen Rönesans, dini reform ve ihtilal hareketlerinin semerelerini, biz kısa bir zamanda elde etmeye mecburuz ve bunun için o hareketlere karşı çıkan engellerin hepsine birden hemen bir anda göğüs germek mevziindeyiz. Avrupa'da birkaç asra yayılmış olan olguları Türkiye'de birkaç on seneye sıkıştırmak icap ediyor. Türkiye çağdaş devleti az zaman zarfında başarıyla kurulamazsa, fırsatın elde kaçırılmış olmak tehlikesi vardır.
432 syf.
10/10 puan verdi
OKUYUN, OKUTUN!!!
Gözyaşı Mührü. Mükemmel bir keşifle sizlerleyim. Yine çok güzel bir fantastik kitap bulduğum için çok mutluyum. Ve bu kitabın yazarı bir Türk. Bunun mutluluğunu cidden anlatamam. Olay örgüsü ince ince işlenmiş, maceralarımız asla bitmiyor. 430 sayfayı soluksuz okudum desem yeridir. Hikayemiz bir dağın derinliklerinde bulunan Yeraltı Şehri’nde
Gözyaşı Mührü
Gözyaşı MührüAhmet Tokdemir · Duvar Yayınları · 20232 okunma
Neyse ki laiklik var, bu yaklaşımı zerre desteklemiyorum.
Milleti yapan unsurlardan biri de din olduğuna göre, Türklerin dini üzerinde de durmaya mecburuz. Hiç şüphe yok ki, Türklerin dini müslümanlıktır. Eski dinimiz olan şamanlıktan da bazı unsurlar alarak bir Türk müslümanlığı haline gelen bu din, on yüzyıldan beri bizim milli dinimiz olmuştur. Bununla beraber Türk olmak, için mutlaka müslüman olmaya lüzum yoktur. Çünkü bu günkü Türkler arasında birkaç yüzbin şaman, birkaçyüzbin hıristiyan ve hatta birkaç bin Musevi Türk (Karayımlar) de vardır. Din ayrılığı yüzünden bunları Türklükten çıkarmaya hakkımız yoktur. Zaten, hıristiyan Türkler olan Gagavuzların Türkiye’de yerleşenleri, çoğunlukla müslüman olmuşlardır. Onlar bunu, Türklüğün vazgeçilmez bir şartı saydıkları için yapmışlardır.
Türkçülüğün Önemli MeseleleriKitabı okudu
O halde, hangi şahsiyetlere büyük adam demeli? Bunun esasları şunlardır: 1. Büyük adam, her şeyden önce iyi niyet sahibi adamdır. İcraatındaki amiller, toplumun yükselmesidir. Kendisinin bir çıkar kaygısı yoktur. 2. Büyük adam, her devirde erdem ve meziyet diye tanınan vasıfların birçoğuna sahip olan adamdır. 3. Büyük adam, özel hayatında da
Büyük AdamKitabı okudu
Resim