"Sen her zaman yapıcı bir insan oldun, Türkan. Şimdi yıkıcı olmaya kalkmamalısın. Atilla dersini almıştır, ne olur bir şans daha tanı," deyip duruyordu Gökşin. Dil dökmekten vazgeçip arkadaşımı kırmak pahasına, "Benim mutsuzluğum mu seni mutlu edecek?" diye sordum. Sustu.
Sevim, Gülay, Türkân, Olcay; Deniz'i, Yusufu, Hüseyin'i daha yakından tanıyanlar; onlar da ağlamadı. O gün boşananlar sonra büyük bir özenle yeni bir yumruğa gerildi. İsyan, öfke, inanç, kavga yeni bir yumruğa gerildi.
O günden beri bu yumruk büyüklüğündeki zemberek, yeni yumruklarla çoğalıyor. Çoğalıyor, çoğalıyor, geriliyor, geriliyor. Her yıl sınıyor gerilimini bir yumruk içinde nice güç, nice patlayıcı çekirdek olabilirse işte o kadar güç, o kadar patlayıcı çekirdek oluncaya dek gerilmek için sınıyor. Bir zemberek gibi her yıl, yeniden.
İşte Birsen, o cilveli kız;
Saçları yüzüne dökülen,
Göz göze geldik, a Mübeccel!
Güldü, meğersem Semiha'ymış!
Konuşunca tanıdım, Türkân!
Oturdu, baktım, Nazmiye'dir.
Müjgân oluvermiş öperken;
Soyundu, gördüm ki o değil.
Sahiden sen kimsin güzelim?
Ben Albert Einstein, atom bilgini
Hiroşima'dan yükselen çığlıklar benim
Çürüdü beynim, çürüdü etlerim gerçi
Toprak eritti bedenimi ama
Kemiklerimde rahat yok, suçum ulu
Ben atom bilgini Albert Einstein
Bıkmadan lånetlerim kendimi ve bulgumu.
Vah bana, vahlar bana, uğraşılarıma vah Pişmanlığım sonsuza değin büyüyecek
Bir nükleer sözü
Ben hep mehtaba ayarlamıştım kendimi. Oysa mehtapsız geceleri de varmış bu hayatın! Gençliğin gözlerimize mil çeken iyimserliği, bir tiyatro perdesi gibi yavaş yavaş aralanmaya başladığında, ayaklar yere basıyor, gerçek sırıtıveriyor çirkin yüzüyle.