Buna karşılık, Sakarya Savaşı sonrasında söylemindeki açık Türkçü vurguları artırmaya başlamış, 13 Eylül 1922 günü başkumandan olarak yayımladığı beyannamede yer alan "büyük, asil Türk milleti" tabiri, hızla Müslüman milliyetçiliğinin, değişik İslam unsurlarından oluşan ve ortak paydası
din olan "millet" kavramsallaştırmasının yerine geçmiştir.
Kasım ayında verdiği bir mülakatta, "Yeni Türkiye'nin eski Türkiye ile hiçbir 'alakası" olmadığını vurguladıktan sonra, " gerçi, millet değişmemişdir. 'Aynı Türk 'unsuru bu milleti teşkil ediyor" yorumuyla, mecliste ateşli biçimde savunduğu Müslüman milliyetçisi yaklaşımı reddedecek ve "Yeni Türkiye'nin
istinadgihı"nın Türkçülük olduğunu belinecektir.
En anlayışsız kafalarda, en duygusuz gönüllerde, en sağır kulaklarda aksini buluncaya kadar, bu milli parolayı, Tanrı'nın günü ve en gür sesimizle tekrarlamalıyız: Bütün Türkler bir ordu...
Ali Kemal'e verilen cevap: "Bana 'Türk değil' diyen piçtir...
" 1920 yılı şubat ayının ortalarında, Malta'ya ilk getirildikleri yer olan Polverista esir kampına yeniden yerleştirilmişlerdi. Dört arkadaş aynı odayı paylaşıyordu. Eylül başlarında beri artık, çevre köy ve kırların yanı sıra kentlere, bu arada Valetta'ya inmelerine de
Haydarpaşa Lisesine olduğu gibi başka liselere de pek çok öğretmen yeniden tayin edilmişti. Gazeteler onların tayin haberlerini neden yazmıyordu da, Atsız'ınkini yazıyordu? O'nu diğer öğretmenlerden ayıran özellik neydi?
Yavaş yavaş onu da öğrendim.
Atsız «tehlikeli» bir kimseydi.
Bir kere «ırkçı - Turancı»ydı. (O zamanlar Türkçülere