211 syf.
7/10 puan verdi
Kırmızı Saçlı Kadın
Pamuk, bu eserinde hem geleneksel Türk kültürüne hem de Batı mitolojisine göndermeler yaparak evrensel temaları işliyor. "Kırmızı Saçlı Kadın", baba-oğul ilişkileri, suç ve ceza, aşk ve kader gibi temaları ustalıkla bir araya getiren, düşündürücü bir hikaye. Roman, İstanbul'un bir banliyösünde yaşayan Cem adında genç bir adamın
Kırmızı Saçlı Kadın
Kırmızı Saçlı KadınOrhan Pamuk · Yapı Kredi Yayınları · 201950,9bin okunma
Türkiyelilik uydurması
..... Tarihte Türkler Anadolu'ya geldiği vakit, böyle bir dertleri yoktu. Lakin Rum-Roma tabirini seve seve kullandılar. Bu Roma misyonu üstlenmektir. İtalyanlar ise bu bölgeye "Turchia" veya "Turchomania" derlerdi. Alman seyyahları "Turkei, Tirkerland", Fransızlar ise "Turquie" şeklinde hitap ederlerdi. 16. asırda bir İngilizce seyahatnamede kaleme alan Nikola de Nikolay "Turkie" diyor. Bizim bugünkü söyleyişimize çok yakın. Sonradan İngilizce konuşup yazanlar, bu "Turkie" kelimesini nasıl "Turkey"e çevirdiler halen bir muamma. Muhtemelen bu telaffuzda Hind adalarının ünlü kuşuyla aramızda yanlış bir bağlantı kurdular. Türkiye konusunda asıl tartışılacak ve rahatsız edici nokta bizdeki bazı kimselerin uydurduğu "Türkiyeli", "Türkiyelilik" gibi tabirlerdir.
Reklam
Türkiye'nin menfaati, Avrupa kapısında beklemek değil, Müslüman ülkelerle ortak bir birlik ve ortak bir pazar kurmaktır. Biz onlar gibi, kardeş Müslüman ülkeleri sömürecek değiliz. El birliğiyle bin yıllık tarihimizde olduğu gibi, hem onların kalkınmasına yardım edeceğiz hem de kendimiz güçleneceğiz.
Sayfa 123Kitabı okudu
Bu faiz, Gizli Dünya Devleti'nin kasalarına gitmektedir. Sadece ABD'nin değil hemen hemen bütün dünya ülkelerinin Merkez Bankaları bu güçlerin kontrolü altındadır. Bu acımasız sömürü düzeni yine faiz yoluyla bizim ülkemizde de uygulanmaktadır. Zira 1995'te Türkiye'nin dış borcu 75 milyar dolar iken bugün bu borç 480 milyar dolara ulaşmıştır. Üstelik bu borç freni patlamış bir kamyonun yokuş aşağı inmesi gibi, kontrolsüz bir şekilde yükselmeye devam etmektedir.
Sayfa 109Kitabı okudu
Atatürk Dönemi Din Politikaları
Geleneksel toplumun simgelerine karşı özellikle müsamahasız bir tavrın, somut ve kalıcı deği­şiklikler doğuracağı düşüncesinin belki de en ateşli biçimde izlendiği ülke Türkiye'ydi. Bu şiddet, cumhuriyetin ilk yılla­rında en uç biçimine ulaştı. Din, merkezin siyasal ve ideolojik otoritesinin temeli olmaktan çıkarıldığı gibi, tarikatların ya­saklanması, türbelerin kapatılması ve geleneksel giysilerin ya­sadışı ilan edilmesiyle, halk arasında yaşadığı biçimiyle İslami­yet görünürdeki kurumsal temelini kaybetti. Kemalist hükü­met, dini hayatı merkezden kontrol etmek amacıyla bürokra­tik düzenlemelere girişti. Laikliğin genellikle kabul edilen an­lamı dini kurum ile devletin birbirinden ayrılması iken, bu Türkiye'de dini hayatın bürokratlarca kontrol edilmesi anlamı­bı kazandı.
Tür­kiye'deki rejim, vatandaşlar topluluğu olmak bir yana, henüz "halk" olamamış bir toplumu yönetiyordu. Avrupa faşizmi ise toplumdaki ayrıcalık yapısını korumaya çalışan, kısıtlayıcı bir parlamentarist sistemin çözülmesi sonucu ortaya çıkmıştı. Devletçilik için aynı şey söylenemez. Devletçilik, bürokrasinin hakimiyetini uzatma amacına yönelik olduğu gibi, yeni geliş­mekte olan burjuvaziye de yer açan bir koalisyon biçimiydi. Dolayısıyla, sadece seçkinlerin kendi aralarında pazarlık etme­lerine ve siyasi tavır almalarına izin veren bir rejimdi.
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.