Tarsus 1917 " ...bu memleket ister çok Alman!..." Şehir, yeşil dallar ve bu dallar üzerinde gelin duvağı gibi kızarmış turunç ve portakallarla örtülmüş ve örülmüşe benziyordu. Bu bahçelerden birini gezerken Alman yüzbaşı; ne güzel, ne dilber memleket tabiatın verdiği şu nimetlere bak!. Dalları yerlere kadar eğilmiş yüklü bir turunç
İkinci Dünya Savaşı'ndan hemen sonraki yıllarda yeni bir yabancı araştırmacılar kuşağı, Türk ulus devletinin kuruluşunun eleştirel bir yorumunu sunma fırsatını ellerinden kaçırdılar. Bunun yerine Kemalist tarih anlayışının özünü kendi çalışmalarına uyarlayıp "Doğu"daki beklenmedik gelişmeleri öğrenmeye hevesli okurlara Şarkiyatçı bir bakış açısıyla yansıttılar. Mustafa Kemal "geri kalmış" Yakın Doğu ve Orta Doğu'nun bir antitezini temsil ediyordu ve onun Batı medeniyetine öykünme kararlılığı Batı'nın gururunu okşamıştı. Batı'nın uzun süredir Doğu'dan, özellikle de İslam'dan duyduğu rahatsızlığı ve İslam'a karşı beslediği düşmanlığa varan hisleri göz önünde tutarsak Mustafa Kemal Şarkiyatçılara, Avrupa sınırlarının ötesinde değişimin ve ilerlemenin olanağına güvenlerini ifade edebilmeleri için nadir görülen bir fırsat sunmuştu. 1945'ten sonra Türkiye'ye gelen yabancı araştırmacılar, yabancı yazarlar tarafından iki savaş arasında ilan edilen topyekûn dönüşümün gerçekleşmediğinin ve özellikle "çağdaşlaşmanın" Türkiye'de İslam'ın sonunu getirmediğinin gayet farkındaydılar. Bunu usulüne uygun olarak kaydetmelerine rağmen, kendi eğilimleri -ve yazılarının muhatabı olan okurlarının eğilimleri- Mustafa Kemal'e çağdaş bir reformcu ve modernleştirici olarak yapılan vurguyu akılda tutmalarını sağladı.
Reklam
Avrupa'da üretilen bisküvilerin üzerinde 'hayvanî' yağlardan imal edildiği iftiharla yazılıyor ve bu, alıcı durumunda olan şahıslar tarafından tercih sebebi oluyor. Hayvanî yağ denildiği zaman, Batıda ilk akla gelen domuz yağıdır. Çünkü onlar açısından tercih edilen kaliteli, bunun yanında bol ve ucuz olan tek yağ domuz yağıdır.
Türk Mafyası Avrupa'da Etkili
Europol raporlarına göre; Türkiye merkezli suç örgütleri Avrupa'ya yönelik uyuşturucu kaçakçılığının büyük kısmını elinde tutuyor. Balkanlar'da özellikle Arnavut mafyası ile işbirliği yapan Türk mafya grupları, Batı Avrupa'da 'malın' dağıtımı konusunda da çok etkili.Sonuç olarak; binlerce kişinin dahil olduğu dev yeraltı organizasyonu her yıl tonlarca eroini Batı Avrupa pazarına ulaştırıyor. Yolculuğunda çok büyük rüşvetler, kirli polisler, siyasiler, hakimler, cinayetler ve bolca aşırı dozdan ölüm var. Güzergâhın ilk duraklarından İran'da uyuşturucu nedeniyle ölümler son yıllarda çok büyük artış gösteriyor.
Türk tarih tezi
bu kuram, Türklerin aslen Orta Asya’da yaşamış olduklarını ama ku¬ ra klik ve kıtlık yüzünden Çin, Avrupa ve Yakındoğu gibi başka bölgelere göç etmek zorunda kalmış olduklarını ka¬ bul ediyordu. Böylelikle Türkler dünyanın yüksek uygar¬ lıklarım yaratmışlardı. Yakındoğu'daki Sümerler ve Hitıtler aslında ilk Türklerdi. (1930’larda kurulmuş olan iki büyük devlet bankasına Sümerbank ve Eubank adlarının verilmiş olması bir tesadüf değildir). Atilla ve Cengiz Han, uygarlaş¬ tırma misyonunun icracıları olarak tanımlanmıştı. Bu ku¬ ram Türklere kendi geçmişleri ve kendi ulusal kimlikleri için yakın geçmişten yani Osmanlı döneminden bağımsız bir övünç duygusu vermeyi amaçlıyordu.
Sayfa 277 - 1925-1935 reform politikaları: Laiklik ve ulusçuluk
Üç Ana Güzergâh
Saflık derecesi yüksek eroin, yüzlerce laboratuvarda poşetlendikten sonra binlerce kilometrelik ve milyarlarca dolarlık dünyanın en acımasız yolculuğuna hazır. Avrupa Polis Teşkilatı (Europol) ve Türk polisinin raporlarına göre; eroinin üç ana güzergâhı var. Birincisi ve en yoğun kullanılan; Balkanlar Güzergâhı. Afganistan'dan yola çıkan uyuşturucu, İran'dan Türkiye'ye ve buradan Balkan ülkelerine karayoluyla ulaşıyor. Daha sonra Avrupa ülkelerine dağıtılıyor
Reklam
1.000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.