Erik çiçek açmış da bahçenin kıyısında Sen ona hiç bakmadan geçmişsen oracıktan Leylek dansa durmuş da bacanın tepesinde O baharlım laklakını durup dinlememişsen Şakır şakır bir tren bir gece köprüsünden Islıkla dalmamışsan gurbet türkülerine Akasya mor akasya ak akasya sarı sarı sarkmış da bahar mavilerinden Yaşamak ne güzel şey diye
"Dördü birden kılıçlarını çekerek uçurumun derinliklerinde kaybolan Ay Hanım'la Urungu'yu selâmladılar ve kılıçlarını eğdiler. Geri döndüler. Binbaşı Pars için de selâm durduktan sonra kılıçlarını kına soktular. Uçurumdan hafif bir mırıltı, bir türkü sesi geliyordu. Dört Gök Türk, gözlerini Pars'tan kaldırıp bakıştılar. Dördünün de gözleri yaşlıydı..."
Reklam
Zaaman oldu biz Türk bizi vurdu, zaman oldu biz Türkü vurduk.Türk iyi insan... Türk teslim olmaz; ölünceye kadar savaşır. Onlar bizi öyle kahpece vurmazlardı.
Sayfa 506Kitabı okudu
"Bir türkü duyulur... Gecede başka türlü, gündüzde başka türlüdür. Çocuk söylerse başka tatta, kadın söylerse... Genç söylerse başka türlü olur, yaşlı söylerse... Dağda söylenirse başka, ovada, ormanda, denizde başka türlüdür. Hep ayrı ayrı tattadır. Sabahleyin başka, öğle, ikindin, akşamlayın başkadır." -
Sayfa 62
YAŞAMAK Biliyorum, kolay değil yaşamak, Gönül verip türkü söylemek yar üstüne; Yıldız ışığında dolaşıp geceleri, Gündüzleri gün ışığında ısınmak; Şöyle bir fırsat bulup yarım gün, Yan gelebilmek Çamlıca tepesine... -Bin türlü mavi akar Boğaz'dan- Her şeyi unutabilmek maviler içinde. Biliyorum, kolay değil yaşamak; Ama işte Bir ölünün hala yatağı sıcak, Birinin saati işliyor kolunda. Yaşamak kolay değil ya kardeşler, Ölmek de değil; Kolay değil bu dünyadan ayrılmak.
Yüzün bir türkü sonrasının, Kederli dalgınlığında; Güldün mü, ben mi yanıldım, bilemiyorum, Ağıt gibi bir alay dudak uçlarında, Gücenik duruşundan tanıdım seni.
Reklam
Orhan Veli Kanık (13 Nisan 1914 – 14 Kasım 1950)
İstanbul’da Boğaziçi’nde Bir garip Orhan Veli’yim Veli’nin oğluyum Tarifsiz kederler içindeyim Urumeli Hisarı’na oturmuşum Oturmuş da bir türkü tutturmuşum İstanbul’un mermer taşları Başıma da konuyor martı kuşları Gözlerimden boşanır hicran yaşları Edalım… Senin yüzünden bu halim. İstanbul’un orta yeri sinema Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama El konuşurmuş, görüşürmüş bana ne Sevdalım… Boynuna vebalim İstanbul’da, Boğaziçi’ndeyim Ben; Bir garip Orhan Veli’yim...
"O" dedi Memet çocuk, "o Aşık Ali emmi var ya, bir türküsüyle dilsizi dile getirir, ölüyü diriltir, dağı taşı eritir. O Aşık Ali emmi var ya, bir türkü söylerse çiçekler, kuşlar dile gelir, şu ağaç bile dile gelir, şu toprak bile. Şu koca dağlarda, bilumum Torosta, Aladağda, Binboğada, Gavurdağlarında onun ününü duymayan var mı? Aşık Ali deyince ağlayan bebeler avunur, akan pınar suyu şıppadak durur."
...türkü söylüyordum içimden yağmur sesini kendi sesimden çok severim...
Sayfa 13
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.