İngiltere / Runnimede, 1215 Ocak... Runnimede'de her zamanki gibi yağmur yağıyordu. Kara bulutlar çökmüştü ormanın, şehrin üzerine. Kalenin dışında pek fazla köylü görülmüyordu. Sadece kale içindeki pazarda mallarını satmak için gelmiş birkaç tüccar vardı, hepsi bu. Kendi aralarında konuşuyor ve söyleniyorlardı. Toprak ağası baronlar vergileri gittikçe artırıyordu. Bunun nedeni de Kral'ın sürekli kendilerinden asker ve para talep etmesiydi. Biraz sonra kaleye alınacaklardı ama atlarını dışarıda bırakmaları istenmişti onlardan. Kral, kendi atları dışında başka atların pisliğini kale içinde görmek istemiyordu. Tüccarlardan birisi yüksek sesle bağırdı: "Zaten Baronlar, Kral'ın artık çok olduğunu ve ona gereken dersi vereceklerini söylüyorlar." "İşini bitireceklermiş." "Papa III. Innocent da onları destekliyormuş ama politika gereği Kral'ın yanında gibi görünüyormuş..."
"Karanlık, doğanın örtüsü haline gelmişti. Sessizliğin içinde, böcek çığlıkları bile duyulmuyordu. Irak'ın dağlık kuzey bölgesinin sınırındaydı burası. Çölün sona erdiği topraklarda düzlükler ve yükseltiler birbirine karışmaya başlıyordu, ufuk çizgisindeki dağlık alan, karanlığın içinde ancak bir gölge olarak beliriyordu. Geniş düzlük alanları ara ara tepeler kesiyordu. Zor bir coğrafyaydı; hem toprak, hem de insan olarak. Çok şeylere gebe bir dünyanın manzarasıydı, geleceğin karmaşasını içinde beslediğini belli etmiyordu pek.
Reklam
33 KURŞUN Bu dağ Mengene dağıdır Tanyeri atanda Van'da Bu dağ Nemrut yavrusudur Tanyeri atanda Nemruda karşı Bir yanın çığ tutar, Kafkas ufkudur Bir yanın seccade Acem mülküdür Doruklarda buzulların salkımı Firari guvercinler su başlarında Ve karaca sürüsü, Keklik takımı... Yiğitlik inkar gelinmez Tek'e - tek döğüşte yenilmediler Bin yıllardan bu yan, bura uşağı Gel haberi nerden verek Turna sürüsü değil bu Gökte yıldız burcu değil Otuzüç kurşunlu yürek Otuzuç kan pınarı Akmaz, Göl olmuş bu dağda...
Osmanlı
"Unutmamak gerekir ki devşirme çocukları Türk 'e vermekteki amaç, onları Türkleştirmekti. Bu da bize Osmanlılar açısından Türk kimliğinin yalnızca kan bağından geçen etnik bir kimlik olmayıp Türk doğmadan da Türk olunabildiğini düşündüklerini gösteriyor."
Ayrılık ne biliyor musun? Ne araya yolların girmesi, Ne kapanan kapılar, Ne yıldız kayması gecede, ne güz Ne ceplerde tren tarifesi, Ne de turna katarı gökte. İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!
Maraş illerine giden kervancı Selam söyle bizim ile, obaya” “Vatanımız Adana, Maraş Çukurova ilimiz vardır.” “Turna niyetiniz Maraş mı ola?” “Ahır dağından görün Maraş bağını Engizek’te derler ilin çoğunu Bayra’dan, Bertiz’den Konur Dağını Göksun güzel derler, ilin var dağlar.”
Reklam
Cem tutulduğu zaman insan turna kuşu gibi kanatlanıp uçarmış. Birde turna kuşu sadıkmış. Kerbela yasını bir tutan oymuş. Turna unutmazmış yoldaşını bırakıp gitmezmiş. Turna kuşunu yakalayıp kafese koysan aynı al keklik gibi çat diye çatlarmış. O çatlayıp ölünceye kadar eşi beklermiş. Kendine başka bir eş de bulmazmış. Eşi ölmüş turna kuşu turna sürüsüyle uçsa dahi yapayalnızmış. Otuz yıl yas tutarmış. Turna birde soyunu çok severmiş.
“Ah, diyordu, turnaların birinden bir kanat, bir tüy düşse ne iyi olurdu”. Onu alıp saklayacak, sonra onu, Mırzagül’e verecekti. Bütün olanları, bütün gördüklerini anlatacaktı ona. Yeter ki bir kanat geçirsin eline, yeter ki yakından görsün turnaları. Koşuyordu ve yüreği de Mırzagül’e olan sevgisiyle dolup taşıyordu. Ah bir tüy geçirse eline! Hemen koşup giderdi ona doğru... Elinde bir turna tüyü, ona doğru...
Sultan MuratKitabı okudu
Ölüm korkusunu kafamdan bir atabilsem, diye düşündü. Fakat bu, yağan yağmura engel olmak gibi bir şeydi.
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.