"Mucize bir evin yaşlı kedisidir." Diyor Barış Bıçakçı Sinek Isırıklarının Müellifi kitabında. Hayır. Mucize bir evin doğum yapmış kedisidir. Çiçek açmış kaktüsüdür, kışa hazırlanırken bir şehir. Mucize yağmurdan sonra çıkan kanatlı karıncadır. Ki bu çocukluğumun en fantastik varlığıydı. 20li yaşlarımda görmeseydim ilk defa
Esaretinin getirdiği hiçliğin içinde tutunacak bir şeyler bulmak, o hiçliğin içinde kaybolmamak amacıyla bir adamın, Dr. B'nin satrancı bir oyun olmaktan çıkarıp benliğini bütünüyle satranca vermesinden ve tutsaklığı bittikten sonra çıktığı gemi yolculuğunda dünya satranç şampiyonu ile oynadığı oyundan bahsediyor Zweig. Ama bu kitaptaki her karakter de birer piyon aslında. Yani bunun ardında bize hiçliğin kelime karşılığını öyle bir kazıyarak veriyor ki yüzlerce sayfa olmasına rağmen hiçbir doyuruculuğu olmayan kitapları düşününce ben ne okudum dedim bittiğinde. Dışarıdan bakıldığında iki satranç ustası arasındaki büyük çekişmeyi görüyoruz. Ama yazarın olağanüstü psikolojik tahlilleri sizi de o hiçliğin içinde Dr. B ile karanlık bir odada; bir leğen, bir yatak, bir masa, bir koltuk ve bir duvar kağıdı arasında yalnız bırakıyor.
"Hiçbir şey olmaz. İnsan yalnız kalır. Yalnız. Yalnız." (Syf. 46)
Sonuç olarak Satranç, mutlaka okunması gereken bir öykü. Okuyun ve hiçliği hissedin. Hiçlik hiçbir şey demek değil. Barındırdığı boşluk çok büyük...
SatrançStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2020237,9bin okunma
Tanrı’dan bağımsız olabiliriz. Dini duygular tüm yitirdiklerimizi telafi edecektir. Ancak telafi edilecek bir kaybımız yok; dini duygular gereksizdir. Gençlik arzuları asla körelmezken niye gençlik arzularının yerini bir şeylerin peşinden koşalım? Bütün eski maskaralıkları sonuna kadar yaşayabiliyorken niye heveslerin yerini alacak bir şeyler
Çekip gidenin anısına
Bir şeyler yolunda gitmedi
Bir akşam çekip gitti bir adam yurdundan
Uzunca bir yol vardı önünde
Elveda bile demeden çekip gitti bir adam.
Canı yana yana gitti
Bir kuş misali bilmediği mevsimlere
Rüzgarı aldı arkasına
Fırtınanın gözünde eridi gitti
Sessizce kayboldu karanlıkta
Dayanamamıştı artık kırılmış kalbi
Atmaktan vazgeçmek istedi
Hayalleri vardı ardında
Cesareti yoktu artık kalmaya
Hayatı bitmişti artık orada
Kırmışlardı yüreğini bir bahar akşamında
Yola koyulmuştu kasvetli bir karanlıkta
Geride kalıp bakanı affedememişti
Dayanamamıştı kalbi ucuz ayrılıklara.
Onurunu, gururunu geride bırakıp gitmişti.
Tutunacak tek bir dalı vardı hayatta
Gözünün yaşına bakmadan kırmışlardı.
Ağaçlar çiçek açmaz olmuş artık orada
Çekip gidenin anısına...
Gerginim, zihnim dağılmış durumda; yanıtlar, nedenler, tutunacak sağlam ve gerçek bir şeyler arıyorum, ama tam bunları bulduğumu ve kendimi kaybetmeden anladığımı düşünürken, hâlâ paramparça, dağınık ve mahvolmuş olduğumu fark ediyorum.