“ Yol karardığında yolunu ayırana dost denmez, ” dedi Gimli. “Belki,” dedi Elrond, “lâkin gecenin çöktüğünü görmemiş olan karanlıkta yürümeye aht etmemeli.” “Yine de, ağızdan çıkmış yemin titreyen yüreğe güç verebilir.”
Yaşayanların bir çoğu ölümü hak ediyor. Ve ölenlerin bir kısmı da yaşamayı hak ediyor. Yaşamı onlara verebilir misin? O halde öyle hak, hukuk adına ölüm buyurmakta çok acele etme. Çünkü en bilge olanlar bile her şeyin sonunu göremez.
Yanımızdan bir çöp arabası geçti, kenarından bir kol sarktığını gördüm. Belediye ölü ve can çekişenleri topluyordu. Gün doğmadan sokağı susturmak lazımdı.
...
Bana harbin açık yüzü işte o Beyrut sabahı alaca aydınlığıda göründü.
Suriye, Filistin ve Hicaz’da:
-Türk müsünüz?
Sorusunun birçok defalar cevabı
-Estağfirullah! idi.
Bu kıtaları ne sömürgeleştirmiş, ne de vatanlaştırmıştık.
Osmanlı İmparatorluğu buralarda, ücretsiz tarla ve sokak bekçisi idi.
Halbuki ortada, şimdi, Yunan’dan da çetin bir düşman vardı: Türkiye’nin yoklukları, sefaletleri ve hayati ihtiyaçları. Ama onların umursadıkları yoktu. Bütün meseleleri bir külâh kapmaktan, keselerini doldurmaktan ibaretti.
Yıllar geçiyordu. Ama aynı yıllar çeşitli insanlar için çeşitli şekilde geçiyordu. Zaman her bölümünü kimine bir basamak, kimine bir çukur yapmakta idi...