Cemal 'in (Süreya), Kürtler yalan söylemek zorunda / Arnavutlar doğru dizelerini, şöyle söylemek de olanaklı: "Arnavutlar doğru söylemek zorunda / Kürtler yalan." Belli ki Arnavutluğunu her yerde çığlıklamış olan (Cemal 'in deyişiyle "edebiyatımızın mareşalı") Buyrukçu 'ya (Muzaffer) karşı kendi haklı nedenlerini bu iki dizede dile getiriyor. Cemal 'in, Buyrukçu 'ya şöyle dediğini duyar gibiyim: Ben sürgün olduğumu saklamak zorundaydım, Kürt olmak nedir bilincine varmadan daha. Sen ise Arnavut olduğunu saklayamazdın da. Arnavut olduğunu çığlıklamaman için bir neden de yoktu. Çünkü Arnavutlar bu ülkede "göçebe" dir, ama Kürtler değil. Ya da bu ülkede "sürgün" olan Kürtlerdir, Arnavutlar göçebe. Hemen burada söylemek bir paradoks gibi algılanabilir. Cemal, kendini "göçebe" olarak algılar. Öyle gezgin anlamında, yani coğrafya göçgünü göçebe değil. Bu, kendini bir yere oturtamamış olmaktan kaynaklanan göçebeliktir: "... ben hangi şehirdeysem / yalnızlığın başkenti orası". Cemal için "Gurbet garba düğşmektir" aynı zamanda ve kendisi her zaman bu "gurbet" dediği Garpta olacaktır. Bilecik 'te, İstanbul 'da, Ankara 'da, Paris 'te. Hepsi onun Doğusuna (Şark 'ına) göre, gurbettir.
“Eskimolarda kar anlamına gelen 90 kelime vardır. Araplarda en az 60 kelime aşk anlamına gelir.” Afrikalıların ağaç anlamına gelen öyle çok kelimesi var ki sayısı yapraklarla ölçülmez, aynı şeyi su için de söyleyebiliriz de söylemeyiz: Bir de yokluğa özlem var. Yokluk, bir rüzgar bulur  bulmaz kendine yapraklarını görmeye giden bir
Reklam
Bu yüzden bilimin gelişmiş olduğu her yerde din yok olmuştur. Zihnin bilimsel yollarda düşünmek ve yapmak üzere eğitildiği bir yerde din öylece ölüp gider; zihnin çiçekleri orada açmaz artık. Bilimsel zihnin toprağında, dinin tohumunun büyümesine izin vermeyen, onu öldüren bir zehir vardır. Nedir bu zehir? Bilim varoluşun sırrını çözmeye
Bu güzel metaforların şifresini kendi başına çöz; derinlemesine düşün onlar hakkında. Bu yüzden hikayeler üzerinden konuşuyorum. Onlar üzerinden hiç kimse konuşmamıştı. Niçin ben bu küçük hikayeler üzerinden konuşuyorum? -sadece nasıl düşüneceğine dair sana birkaç ipucu vermek için. Bunlar bu hikayeler üzerine yapılan yorumlar değiller; ben bir
9. BÖLÜM SONSUZ SABIR Bir zamanlar cennet meyvesini işitmiş olan bir kadın vardı. Ona tamah etti. Adına Sabar diyeceğimiz bir dervişe sordu, “Bu meyveyi nasıl bulabilirim ki böylece mevcut bilgiye erebileyim? “Sana verebileceğim en iyi tavsiye benimle çalışman olur,” dedi derviş. “Fakat böyle yapmazsan, kararlı bir şekilde ve bazen yerinde
Şiir/Şair
Ziya Gökalp merhum, 'şiir devrinden şuur devrine geçemedik' diye yakınalıberi yetmiş sene geçti; hala şiir devrinden kurtulabilmiş sayılmayız. ... Şiir aleyhtarı değilim ve vaktiyle şiire tövbe ettirilmişsem de yüreğimin bir köşeciğinde eli kolu bağlanmış bir biçare şair tepinip durmaktadır. Şiirin ve bittabii şairlerin aleyhinde kıyam edişimin esas sebebi, deveran eden şiirlerin benim zevk-i selimime hitap etmeyişidir. Şiir zevkim, 'divan' keyfinde uyuyakalmıştır...
Sayfa 151 - Ötüken Neşriyat
Reklam
505 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.