⏰ KAYIP ZAMANLAR ⏰
“Kişiliğimizi oluşturan şey, yaşadığımız anlar değil, o anlardaki duygularımızdı.”
“İçimdeki boşluğa asıl neden olan şey de eksik anılar değil, eksik duygulardı. Heyecanlarım, umutlarım, korkularım, sevinçlerim, kederlerim... Kimse, hangi anda, hangi duyguyu, ne derece yaşadığımı bana anlatamazdı.”
Hakan’ın başına gelen olay sonrası hafızasının bir bölümünü kaybetmiş olması, silinen geçmişi hatırlamaya çalışması ve araştırma yaparak kendisi ve ailesi ile ilgili bilgiler öğrenme mücadelesi güzel bir kurgu ile anlatılmış. Hafızasının teknolojinin fazla ilerlemediği bir zamanda kalmış olması o anki yaşadığı ana, geleceğe ışınlanmış gibi olması zor bir durum. Bir de fotoğraf ile ilgili düşüncelerine ben de katılıyorum. Teknoloji ile evlerdeki fotoğraf albümlerinin olmaması ve şimden sonra akrabaların bir araya geldiklerinde albümlerdeki resimlere bakıp anıları yad etmenin olmaması... Karakterin yaşadığı, hissettiği duygular mükemmel derecede okuruna hissettiriliyor. Kitapta konular öyle özenle anlatılmış ki, sürükleyici olan eser kendisini merakta bıraktırarak okutturuyor. Öyle ki okumaya başladığım gün bitirdim eseri. Aslında okumak yetmedi ve devam kitabı olmalı diyorum. Hele ki hiç tahmin edemeyeceğim bir final ile bitmesi beni şok etkisine soktu. Yazarımızın emeğine sağlık diyorum.
#uğurdoğan #kayıpzamanlar #okudumbitti #yorum
En hızlı okuduğum kitap olabilir.
Kitabı ve yazarını burada gördüm, yazarın inceleme yazısını okudum ve bir şans vermeye karar verdim. Gerçekten bu şansı hak eden bir kitap.
Öncelikle konu çok enteresan. Ana karakterin hafıza kaybı üzerine odaklanıyor hikaye. Ancak normal bir hafıza kaybı değil. Adamın hafızası belli bir yerden itibaren
Beş yaşında bir kız çocuğunun karşısındaki babası da olsa, telefonda böyle çekingen ve kararsız bir sesle konuşması normaldi. Bir baba ise küçük kızıyla konuşurken aynı duruma düşmemeliydi. Ben düştüm.
Aslı, telefonu beresinin altından sokup kulağına dayayarak bizden uzaklaştı. Birkaç adım ötemizde, bizimle aynı hizada yürümeye devam ediyordu. Gözlerimi ondan ayırmıyordum. Caddenin bu kalabalığında birkaç adım uzaklaşmak bile birbirimizi kaybetmemize neden olabilirdi. Aslında, sadece onu seyretmekti niyetim. Arkadaşlarla birlikteyken ya da ikimiz yalnızken bu kadar rahat bir şekilde, uzun süre gözümü ayırmadan ona bakamıyordum. Şimdi çok gerçekçi olmasa da bir sebebim vardı ondan gözlerimi ayırmamak için. Gözlerimi ondan ayırırsam, bu kalabalıkta kaybedebilirdik onu. Oysa, İstiklal Caddesi’nin o kalabalığında ben ondan başka kimseyi görmüyordum ki. Beresinin iki yanından çıkarak yüzünü çevreleyen ve çenesine doğru kıvrılan siyah saçları, dünyayı görüş açımın sınırlarını oluşturuyordu.