Zaten artık ne yazdığımı bile bilmiyorum işte hiç bilmiyorum, hiçbir şey bilmiyorum, tekrar okumuyorum da, üsluba da özen göstermiyorum, yazıyorum sırf yazmak için, sırf size daha çok yazmak için... Güvercinim benim, bir tanem, canımsınız benim!
Yoksul insanlar doğuştan kaprisli olur. Bunu daha önce de hissetmiştim, ama artık daha çok hissediyorum. Yoksuldur, katıdır; Tanrı'nın dünyasını bir başka görür ve gelip geçen herkese yan yan bakar, çevresine ürkek bir bakış atar, söylenen her sözü dinler. Acaba onun hakkında ne konuşuyorlar diye. Yani, o neden böyle gösterişsiz? Tam olarak ne hissetmesi gerekir? Sözgelimi, şu yandan nasıl durmalı, bu yandan nasıl durmalı? Ve Varenka'm yoksul insan paçavradan kötüdür, kimseden saygı göremez, yazarlar ne yazarsa yazsın!
Bir çocuğun dalgın dalgın düşünmesinden hoşlanmıyorum Varenka, canım; seyretmesi hoş değil! Yanında, yerde bir paçavra kukla duruyor -onunla oynamıyor; dudaklarına götürdüğü parmak titriyor; öylece duruyor. Ev sahibesi ona bir şeker verdi; çocuk aldı, ama yemedi. Kederli, değil mi, Varenka?
Şaka yollu şöyle dedi kendisi, kimseye yük olmamak bir ahlak dersidir; ben kimseye yük olmuyorum! Ben kendi ekmeğimi kazanıp yiyorum ; doğru, kuru bir parça ekmek, hatta kararmış ekmek; ama çalışarak kazanılmış, yasal ve hile hurda yapmadan elde edilmiş ekmek.
Ve kalp ağırlaştığı, daraldığı, sıkıldığı, kederli olduğu zaman, o zaman hatıralar onu tıpkı sıcak bir günün ardından gelen rutubetli bir geceden çiy damlalarının zavallı, kurumuş, gündüz vakti sıcaktan kavrulmuş çiçeği canlandırması gibi aydınlatıp canlandırır.
Şiir konusunda da, canım, size şunu söyleyeceğim: Yaşlılık çağımda şiirle oyalanmak bana yakışmaz. Saçmalamaktır şiir! Şiir denen şeyi artık okul çocukları şakıyor... İşte böyle, bir tanem.