İnsanları kontrol etmenin ve onları yönlendirmenin çeşitli yolları vardı. Bir şekilde uyuşturup gerçekleri görmelerini engellemek için yaratılmış bu yollar, yüzlerce yıldır aynı ailelerin kontrolünde bir nesilden diğer nesile geçiyordu. Böylece güç sürekli belli bir merkezde kalmaya devam ediyordu. Kurdukları sistemle dünyadaki tüm insanları, milletleri kontrol ediyor, ülkelerin sınırlarından ilişkilere, para sistemlerinden savaşlara kadar her şeyi ama her şeyi yönetiyorlardı. Yani aslında bütün dünya perde arkasındaki güçler tarafından yönetiliyordu. Dünya üzerindeki en büyük güç ise dini otoritelerdi. Özellikle Katolik Kilisesi dünyanın en zengin şirketlerinden biriydi. Akıl almaz bir serveti olan kilisenin sadece bankası değil, dünyanın
her yerinde sayısız mülkü de vardı. Aynı şey Müslümanlar için de geçerliydi. Kabe’ye sahip olan Araplar dünyanın her yanından akın akın gelen ziyaretçiler sayesinde inanılmaz bir serveti yönetiyordu. Her ne kadar halifelik makamı artık olmasa da cihat kavramıyla büyük kitlelerden bağış adı altında para toplanıyor, bu insanlara hedef gösterilip harekete geçirilebiliyordu. Yahudiler ise hem Amerika’da hem İsrail’de kurdukları sistemle dünya üzerindeki tüm güç kaynaklarını yönetiyor, bu sayede görünmeden arka planda istediklerini yapabiliyordu. Finans, film, ilaç endüstrileri tamamen ellerindeydi. Bu sayede insanları ve devletleri istedikleri gibi yönlendirebiliyorlardı. Özellikle Amerika’nın ve İsrail’in kuruluşu Yahudilerle alakalıydı. 17. yüzyılda Amerika kıtasına göç eden Yahudiler hemen harekete geçip mesih planını uygulamaya sokmuşlardı.