Umberto Eco - Ortaçağ
"Ayrımların gün ışığına çıkması faydalıdır. Böylece aranızdaki gerçek inananlar ortaya çıkacaktır." -Aziz Paulus
Sayfa 142 - Alfa Yayınları , E-kitap 1. Sürüm Nisan 2014
"İki haksızlık asla bir haklılık etmez."
Reklam
Ortaçağın bitişi , Amerika'nın keşfedildiği ve Mağribiler'in Ispanya'dan kovulduğu tarih olan 1492 yılı olarak tespit edildi.
1016 yıl süren Ortaçağda (Avrupa monarşilerinin doğuşu, kilise ile imparatorluk arası kavgalar, Haçlı Seferleri; Marco Polo, Kristof Kolomb, Dante ve Konstantinopolis'in Türkler tarafından fethi gibi yer aldığı )bu kadar uzun bir dönemde hayat tarzının ve düşünme şeklinin hep aynı kalmış olduğuna inanmak zordur.
undefined
Ortaçağ sadece Avrupa uygarlığına özgü bir dönem değildir. Nite­ kim Batı ortaçağının yanı sıra Roma'nın çöküşünden sonra 1000 yıl boyunca Bizans'ın görkemi içinde var olmaya devam eden Doğu Roma İmparatorluğu'nun ortaçağı vardır. Aynı yüzyıllarda bir yandan çok bü­ yük bir Arap uygarlığı gelişirken Avrupa'da az çok kaçak, ama son derece canlı bir Yahudi kültürü söz konusudur. Bu farklı kültürel geleneklerin arasındaki sınır, Haçlı Seferleri sırasında Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında yapılan çarpışmaların yarattığı baskın imge, günümüzde sanıl­ dığı kadar belirgin değildi. Avrupa felsefesi Aristoteles'i ve diğer Yunan yazarlarını Arapça tercümeleri aracılığıyla da öğrenmekte; Batı tıbbı da Arap deneyiminden yararlanmaktaydı. Hıristiyan âlimler ile Yahudi âlimler arasında da, yüksek sesle beyan edilmiyorduysa da yoğun ilişki­ ler yaşanmaktaydı.
Batı ortaçağının başlıca özelliği, başka dönemlerden veya başka uy­ garlıklardan gelen her türlü kültürel katkıyı Hıristiyanlık perspektifiyle çözümleme eğilimidir.
Reklam
RODULFUS GLABER, Historiarum Libri [TARİH KİTAPLARI] adlı eserinde ilk 1000 yıl bittikten 30 yıl sonra gerçekleşen olaylardan söz ederken sert hava koşullarının yol açtığı bir kıtlık döneminden bahseder ve su baskınların­ dan dolayı ne ekim ne de hasat için uygun bir an bulunabildiğini söyler. Açlıktan dolayı fakir, zengin, herkes bitkin
Şarlman'ın reformlarıyla beraber hem manastırlar hem de büyük feo­ dal mülkler yeni tarım faaliyetlerini teşvik etmiş ve X. yüzyıl "fasulye dolu yüzyıl" olarak tanımlanmıştır. Bu ifade harfiyen anlaşılmamalıdır, çün­ kü günümüzde fasulye olarak bilmen ürün sadece Amerika'nın keşfiyle Avrupa'ya gelmiştir ve antikçağda sadece börülce adı verilen fasulyeler bilinmektedir. Buradaki fasulye terimi baklagil anlamına geliyorsa ifade doğrudur, çünkü X. yüzyılda tarımda meydana gelen büyük değişiklik­ ler sonucunda çok yoğun şekilde bakla, nohut, bezelye ve mercimek, yani bitkisel protein açısından zengin baklagil tarımı yapılmıştı. Ortaçağda yoksullar, tavuk yetiştirmedikleri veya kaçak olarak avlanmadıkları süre­ ce (çünkü ormandaki av hayvanları derebeylerine aitti) et yiyemezdi. Kötü beslenmeleri ise tarlaların bakımsızlıktan harap olmasına neden olurdu. Oysa X. yüzyılda baklagiller yoğun olarak yetiştirilmeye ve çalışan insan­ ların enerji ihtiyacım karşılamaya başlar: Protein katkısı artınca insanlar güçlenir, erken yaşta ölümler azalır, daha çok çocuk doğar ve Avrupa'nın nüfusu yeniden artar.
undefined
10.y.y.ve 12.y.y. arasında o ana kadar toynakları ancak istisnai durumlar­ da deriyle sarılan atlar artık nallara sahip olur (nallar 900 yılına doğru ASYA'dan getirilir). Binicinin dengesini sağlayan ve hayvanın yan tarafla­ rına dizlerle baskı yapmasını engelleyen üzengiler de ASYA kaynaklı olup yaygın olarak kullanılmaya başlar. Atın kullanımının kolaylaşması, içinde yaşanan dünyanın sınırlarını genişletir. Bu yeni koşum ve nallama siste­ minin yol açtığı müthiş teknik ilerleme, XX. yüzyılda yolculuk sürelerinin yarıya inmesini sağlayan, pervaneli uçaklardan jetlere geçişle karşılaştı­ rılabilir düzeydedir.
Ortaçağda denizcilikte gerçekleşen asıl devrim, menteşeli kıç dümeninin icadıyla başlar. Yunan ve Roma teknele­ rinde, Vikinglerin teknelerinde, hatta 1066'da Britanya kıyılarına çıkan I. William'ın gemilerinde bile dümen, gemiye istenen yönü verecek şekilde manevra edilen iki arka yan kürekten oluşurdu. Oldukça yorucu olmanın yanı sıra bu sistem büyük çaplı gemilerin manevra edilmesini ve özellikle rüzgâra karşı ilerlemeyi imkânsız kılıyordu, çünkü bunu yapmak için "orsa seyri," yani dümeni, geminin rüzgâra önce bir yanını, sonra diğer ya­ nını vermesini sağlayacak şekilde kullanılmasını gerektiriyordu. Dolayı­ sıyla denizcilerin küçük kabotajla, yani kıyı boyunca ilerlemekle yetinip, rüzgâr elverişli olmadığı zaman durmaları gerekiyordu. Vikinglerin, yan dümenleriyle Amerika kıtasına ulaştıkları muhte­ melen doğrudur, ancak bu seferlerin ne kadar zaman aldığı ve kaç gemi­ nin batmasıyla sonuçlandığı belli değildir. Ayrıca Vikingler muhtemelen İzlanda'dan Grönland'a, oradan da Labrador kıyılarına geçtiler; dola­ yısıyla Kolomb'un daha sonra yapacağı gibi okyanusu geçmediler. Ama Kolomb da o yolculuğu, XII. ve XIII. yüzyıllar arasında ortaya çıkan, su hattının hemen altında pupaya takılan ve tek kişinin dalgaların etkisinde kalmadan gemiyi yönlendirmek için kolaylıkla manevra edebildiği mo­ dern tarzdaki dümenle yaptı.
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.