"Ayna gibi" derken her şeyi göstermek anlaşılır mıydı o zaman. Ayna olmak gösterilecekleri göstermek, saklanacakları saklamak, gösterileceklerle saklanacaklar arasındaki sınırı bir güzel bilmek demek mi olurdu?
Belki ilk ayna, esas ayna topraktandı. Hatta bizzat toprak- tı! Şehirler büyümeden, beton dünyayı işgal etmeden toprak aynaydı! Yollar toprağı örtmüş, insan topraktan uzaklaşmış, onun ayna olduğunu unutmuştu. Herkes kendi aynasına yönelmişti. Kimse başkasının aynasına bakmıyor, aynasını ödünç vermiyordu. Herkes memnundu kendi aynasından.
Tekrar baktı toprağa. Yine kendisini gördü. Artık emindi gördüklerinden. Başkalarına anlatması gerekmiyordu?
Bütün mümkünler bana yakın...
Bütün yarımlar tamam olacakmış, bütün eksikler sona erecekmiş, bütün kayıplar bulunacakmış, bütün sökükler diki- lecekmiş gibi bir duygu kaplıyor içimi. Yine de ince bir aralıktayım. Kararsızım. Köprü, ayaklarımın altından çekilecekmiş gibi görünüyor. Gözlerimi yumup bekliyorum. Gözlerimi açıyorum. Köprü yerinde. Köprü davetkår.