bundan sonra korkmayacak ve umut edecek, yalnızlık yerine dostluk arayacak, kaçınılmaz ölüme değil, vaat edilen hayata bakacaktı.
Hırs ya da oburluk, iki şekilde harekete geçirilebilir: (1) Yiyecek, içecek ve benzerlerine karşı hırslı arzu uyandıran fizyolojik bir dengesizliğin sonucu olarak. Yerleşik bir dengesizlik söz konusu olmadığı sürece, fizyolojik gereksinme giderildiğinde hırs kesilir. (2) Ruhsal bir dengesizlik, özellikle aşırı ölçüde kaygı, kuruntu, yalnızlık, güvensizlik duygusu, kimlikten yoksun olma vb. durumun varlığı söz konusu olduğunda. Bu durumlar, yiyeceğe karşı duyulan istek gibi bazı isteklerin doyurulması, cinsel doyuma ulaşma, güç, ün, mülk sahibi olma gibi isteklerin giderilmesiyle hafifletilebilir. Kişinin kaygılı vb. durumları giderilmediği, ya da büyük ölçüde azal-tılmadığı sürece, bu türden hırs, ilke olarak doyurulamaz. Birinci hırs türü, koşullara tepki gösterir; ikincisiyse, kişilik yapısının bir parçasıdır
Reklam
Umutsuz değilim, yoksa yaşayamazdım. Onun içindir ki hikayem umut ve yalnızlık içinde son buluyor.
Bir kuş yalnızken, içinde kalan son umut kırıntılarıyla acı acı öter; ancak ötüşüne karşılık alamayınca, gökyüzü onun için daha da genişler, yalnızlık hissi dayanılmaz bir hal alırdı.
Sayfa 8 - 2.baskıKitabı okuyor
İnsan varoluşu sorununun çözümü, artık doğaya dönüşte, ya da baba imgesine körü körüne itaat etmede değil, insanoğlunun bu dünyada kendisini rahat hissedebileceği, yabancılık çekmeyeceği bir ortamda korkutucu yalnızlık duygusunu yenebileceğini dile getiren yeni bir görüşte aranıyordu; bu yeni kavrama göre insanoğlu, insansal güçlerinin tam anlamıyla gelişmesiyle, sevme yetisinin, mantığını kullanma, güzellikler yaratma ve bunların tadını çıkarma, insanlığını türdeşleriyle paylaşma yetisinin gelişmesiyle ulaşabilirdi bu amacına. Budacıhk, Musevilik ve Hıristiyanlık bu yeni görüşü savundu. İnsanoğlunun, kendisini tüm diğer insanlarla bir hissetmesine 8 Bugün, birçok bireysel “anaya bağlılık” vakası, tutucu ruhçözümlemeciler tarafından anneye karşı cinsel bağın çözülememiş olmasının bir sonucu olarak açıklanmakta. Bu açıklama, söz konusu bağın, insan varoluşunun olumsuz durumunun olası nedenlerinden yalnızca biri olduğunu görmezden gelmektedir.
Bazı ruhçözümlemecile-rin ve bazı “ruhçözümleme filozoflarının” yazılarında, bütün bir bilinçaltı görüngüsü — yani bilinçaltına itme, bastırma görüngüsü — cinsel istekleri söz konusu etmektedir; buysa, bilinçaltına itme kavramını cinsel isteklerin ve etkinliklerin bilinçli olarak bilinçten gizlenmesi kavramının eşanlamlısı olarak kullanma yanlışına düştüklerini göstermektedir. Böyle yapmakla, Freud'un buluşlarını, bu buluşların getireceği bazı önemli sonuçlardan yoksun bırakmış oluyorlar. İkinci nedense, şu olgudan kaynaklanıyor olsa gerektir: Victoria Dönemi sonrası kuşaklar için bilinçaltına itilmiş ya da bilince çıkması engellenmiş cinsel isteklerin farkında olmak, yabancılaşma, umutsuzluk ya da doymakbilmezlik gibi deneyimlerin farkına varmaktan çok daha rahatsız edicidir. Çok görünen bir örneği burada vermek gerekirse: Çoğu insan, korku, sıkkınlık, yalnızlık, umutsuzluk gibi duyguların varlığını kendi kendilerine itiraf etmezler — yani, bu duyguların bilincinde değillerdir (ya da bu duygular bilinçdışı-dır4). Bunun nedeni çok yalındır. Bizim toplumsal modelimizde, başarılı insanın korkulu, sıkkın ya da yalnızlık içinde olması beklenmez. Başarılı insan, bu dünyayı bütün dünyaların en iyisi olarak görmelidir; yaptığı işte basamak atlama fırsatını yakalamak için, korkularını, kuşkularını, ruhsal çöküntülerini, sıkkınlıklarını ya da umutsuzluklarım da bastırmak, bilinçaltına itmek durumundadır. Bilinçli olarak umutlu olan ve bilinçsiz olarak da umutsuzluk duygularına sahip çok insan vardır da bunun tersi durumda insan çok azdır
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.