Birgün insan virgülü kaybetti;o zaman zor ve uzun cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı;cümleleri basitleşince düşünceleri de basitleşti.
Sonra ünlem işaretini kaybetti;alçak sesle ve ses tonunu değiştirmeden konuşmaya başladı.Artık ne bir şeye kızıyor ne de bir şeye seviniyordu.Hiçbir şey onda en ufak bir heyecan uyandırmıyordu.Bir süre sonra da soru işaretini kaybetti ve artık soru sormaz oldu.Hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu;ne evren,ne dünya,ne de kendi apartmanı umrundaydı.
Birkaç yıl sonra iki nokta işaretini kaybetti ve olayların nedenlerini başkalarına açıklamaktan vazgeçti.Ömrünün sonuna doğru elinde yalnız tırnak işaretleri kalmıştı.
Kendine özgü tek düşüncesi yoktu.Yalnız başkalarının düşüncelerini aktarıyordu.
Düşünceyi unuttu ve böylece son noktaya erişti.
A.Kanevsky"Düşünce Atlası"
Turgut Uyar, Geyikli Gece şiirinde ''halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta / her şey naylondandı o kadar'' diye yazmıştı. Şiirin bulunduğu kitabı (Dünyanın En Güzel Arabistanı, 1959) ölçü alırsak, tam elli beş sene olmuş. Bu iki dizeyi günümüze getirip güncellersek, ''her şey betondandı'' diyebiliriz. Ve sürekli korkulan oluyor.
Türkçe
Başlangıçta şeylerden kaçmak için düşünürüz; sonra fazla uzağa gittiğimizde, kaçışımızın pişmanlığıyla kendimizi mahvetmek için... Böylelikle kavramlarımız gizli iç çekişler gibi birbirine bağlanır; her akıl yürütme ünlem yerini tutar; yakınma dolu bir ton, mantığın ağırbaşlılığını bastırır. Kasvetli renkler fikirleri soluklaştırır, mezarlık paragrafların üzerine taşar, buyrukların içinde çürük kokusu vardır, zamandışı bir kristalin içindeki son hazan günüdür bu...