Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ne kalem yazabildi halimizi. Ne de cümleler anlatabildi bizi. Ünlem şaşkın. Virgül eğri. Bir noktaya gizledik derdimizi...
Ünlem
Çok sayıda nevrotik insanın çocukluk öykülerini incelerken hepsinde de ortak bölenin, farklı bileşenler içinde aşağıdaki özellikleri gösteren bir çevre olduğunu buldum. Değişmeyen temel düşman, gerçek bir canayakınlık ve seve­cenlik yokluğudur. Bir çocuk sık sık yaralayıcı (travmatik) olarak değerlendirilen -aniden sütten kesme, arasıra dövme, cinsel de­neyimler gibi- birçok şeye dayanabilir, ancak içten içe sevildiğini ve istendiğini hissettiği sürece. Bir çocuğun, sevginin gerçek ol­madığını açıkça hissettiğini ve uydurma gösterilerle aptal yerine konamayacağını söylemeye gerek yok. Çocuğun yeterli sıcaklık ve sevecenlik alamamasının ana nedeni, annenin ve babanın kendi nevrozları yüzünden bunu verme yetisinden yoksun ol­malarında yatmaktadır. Kendi deneyimlerime göre temel içtenlik yokluğu çoğu kez kamufle edilir ve aileler çocuk için en iyi­sini istediklerini öne sürerler. Eğitim kurumlan ve "ideal" bir annenin aşırı vesveseli ya da özverili tutumu, gelecekteki derin güvensizlik duygularının köşe taşını büyük ölçüde oluşturan bir ortama katkıda bulunan temel etkenlerdir.(…) Bunun yanısıra, tartıştığımız türden bir ortam yaratan "llevrotik anne-babalar genellikle yaşamlarından hoşnut değillerdir, doyurucu coşkusal ya da cinsel ilişkilerden yoksundurlar ve dolayısıyla çocukları kendi sevgilerinin nesnesi yapmaya eğilimlidirler.
Reklam
Bir Gün İnsan Kaybetti
Birgün insan virgülü kaybetti; o zaman zor ve uzun cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı; cümleleri basitleşince düşünceleri de basitleşti. Sonra ünlem işaretini kaybetti; alçak sesle ve ses tonu değiştirmeden konuşmaya başladı. Artık ne bir şeye kızıyor, ne de bir şeye seviniyordu. Hiçbir şey onda en ufak bir heyecan uyandırmıyordu. Bir süre sonra da soru işaretini kaybetti ve artık soru sormaz oldu. Hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu; ne evren, ne dünya, ne de kendi apartmanı umrundaydı. Birkaç yıl sonra iki nokta işaretini kaybetti ve olayların nedenlerini başkalarına açıklamaktan vazgeçti Ömrünün sonuna doğru elinde yalnız tırnak işaretleri kalmıştı. Kendine özgü tek düşüncesi yoktu. Yalnız başkalarının düşüncelerini aktarıyordu. Düşünceyi unuttu ve böylece son noktaya erişti. Bütün bunlar çok güzel bir öyküdür. Fakat ufak şeylerin hayatta ne kadar kıymetli olduğunu göstermez mi? A. Kanevsky “Düşünce Atlası”
"Yaşam bazen ağıt Bazen türküdür derler Bin soru şimşeği çakarken beynine Bir ünlem kuşkusu bile Sakın ha düşmesin yüreğine."
Yaşanmış binlerce şeyden geriye hatırlanmaya değer çok az şey kalacak olmasına ne demeli. Hepsi de iyi şeyler değil üstelik. Sesin kamburlaşmasına yol açan bu anı tortuların silmek süpürmek elimizden gelmiyor. Bunu yapabilenlere deli ya da dâhi diyoruz. Ne deliyim ne dahi ünlem kendimi tanımlamam gerekirse, merakı nazar boncuğu gibi yakasında taşıyan bir öğrenciyim, diyebilirim.
Sayfa 35 - EverestKitabı okuyor
Hayat bir ünlem ile bir soru arasındaki tereddüttür. Şüpheye düştüğünüzde bir son nokta vardır.
Reklam
Ben, çiçeklere bakmasını bilmediğim gibi, kendime bakmasını da bilmiyorum. Ben, yalnızlığı istemekle suçlanıp yalnızlığa mahkûm edildim. Bu karara bütün gücümle muhalefet ediyorum. Ben yalnızlığa dayanamıyorum, ben insanların arasında olmak istiyorum. İnsanların düşmanlara da ihtiyacı vardır. (Dostlarının değerini bilmek için.) İşte tek başıma yıkılmış durumdayım: Ne yemek pişirmesini, ne de okumasını becerebildim; ne İngilizceyi, ne de tabiatı sevmesini öğrenebildim. Yeni bilgiler öğrenmek bir yana, eski bildiklerimi unutmaya başladım. Düşüncelerimin doğruluğunu ölçmekten yoksun kaldım artık. Kimsenin gözünde, anlattıklarımın yansımasını göremiyorum, artık? Her şeyi unutuyorum, noktalamayı bile? Ünlem işaretinin nerede kullanılacağını bilmiyorum? Üstelik ne ıstırap çekmeyi ne de gerçekten korkuyu öğrenebildim (ya da öğrenemedim). Hangi sözü kullanacağımı bilmiyorum. Yalnızlığımın yalnız bana zararı dokundu.
Sayfa 78 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
FİKİR YAZILARINDA VE KALEM KAVGALARINDA ATSIZ ÜSLUBU Bu bölümde Atsız'ın romanlarındaki üslup üzerinde durmayacağız. Romanlarını incelerken bunu yaptık. Burada aslında iç içe girmiş bulunan, birbirlerinden pek de farkı olmayan fikir yazılarına ve kalem kavgalarına bakacağız. Atsız'da baskın olan polemik üslubu, fikir yazılarına da sık
Hayat, ünlem işareti ile soru işareti arasındaki tereddüttür. Şüpheden sonra nokta gelir.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.