Burnunun direği pek nadir sızlayanlardanım. Hayata genellikle mantık çerçevesinden bakmaya çalışan, duygusallığı bir hayli geri plana bırakan biriyim. Hatta belki de aranızdaki en katı yürekli olanlardanım. Fakat dün hiç beklemediğim bir anda yaşadığım küçücük bir olay burnumun direğini fazlasıyla sızlattı.
Metrobüste 6-7 yaşlarında olduğunu
O geceyi anlatmaya çalışmak ne kadar doğru bilmiyorum, ya da ne kadar kendimi ifade ederim onu da bilmiyorum. Bazı acılara sözler anlam yüklemiyor, tesirsiz kalıyor. 2022'de Haziran ayında öğleleyin yatak alttan üstte doğru sıçradı tabi bu durum bana normal gelmedi. Herkesin dilinde bi maraş depremi vardı zaten, hep ne zaman olacak
Gece yarısı içinize çöken derdinizi karanlığa saklayıp uyuyamıyorsunuz .
- yine sensizliği saklayamadığım ve o acının içinde hala 4 yaşında kalmış bir kız çocuğu olarak gördüm kendimi .
Tek hatırladığım ambulansa el sallayan bir kız vardı . Uğurlar olsun mu diyordu yoksa gelmeni bekleyeceğim mi diyordu bilmiyorum .
Ama gelmedi annem ve
Bu kitap yorumunu Instagram'daki "alintilarlayasiyorum" profilimde de okuyabilirsiniz: instagram.com/p/ChXgRAuNCSL
Bugün günlerden 17 Ağustos. Binlerce insanın hayatını kaybettiği o depremin üzerinden tam 23 yıl geçti. O yüzden gelin size 17 Ağustos 1999 gecesi yaşadıklarımı anlatayım.
Bilenler biliyordur, ben aslen
Kısacık bir kitabın etkisi bu kadar mı büyük olur. Hayran kalmamak mümkün değil. İşte yetenek bu!
Bir şeye mecbur kaldınız mı?
Önce şunu soralım kendimize 'mecburiyet' nedir diye.
Mecburiyet: zorunluluk, zora tutulma gibi anlama gelir. Kitabın asıl kahramanı olan Ferdinand için 'zora tutulma' söz konusudur.
Şimdi bu konuya
Susmam seni ürkütmesin içimde çağlar var bilmelisin
Katı bir yalnızlık bu bilmelisin
Kaçmam kendimi bulmam
Ben senden yoksunum iyi bilmelisin..
Şu yalnızlık çıkmazında önümde niye sen varsın
Niye her şey bir anda kayıyor sen kayıyorsun
Kalbim niçin bu kadar yabancı sen niye yoksun
Bir sam yüklü geceleri içimden atamıyorum
Niye bunları bir anda unutamıyorum
Hadi tut elimden gök gibi ölü kadar yalnızım..
(Erdem Bayazıt - Yok Gibi Yaşamak)
youtube.com/watch?v=cEQcSms...
İlk defa bir kitabı anlatmaya hangi cümleler ile başlayacağımı bulamadım. O kadar çok anlatılacak duygu varken, atlarım, unuturum kaygısı yazmamı yavaşlattı. Ne kadar anlaşılır olabilir bilmiyorum ama denemekten de kendimi alamıyorum.
Ana karakterler Tehmine ve Zaur’un okuyuculara birer mektubu var, naçizane yazdığım, birazcık da olsa
Uzaklardasın biliyorum ama unutamıyorum
Ne yaparsan yapayım aklımdan çıkaramıyorum
Sevmişim işte bir türlü senden gidemiyorum
Ben bu aşkta hangi roldeyim bulamıyorum
Zaman ne getirir ne götürür bilemiyorum
Sende tutsak kalmış yüreğim ayrılamıyorum
Tutamadığım elin sarılamadığım kalbin özlemini çekiyorum
Ama ne olursa olsun ben seni çok seviyorum
Bir deniz kenarında dalgaların sesinde avunuyorum
Belki de geçmeyecek yarama şifa arıyorum
Ayrılıklar da sevdaya dahilmiş öğreniyorum
Gözyaşlarımla sana veda ediyorum…
(ÖNER AKÇA)
Hayırlı geceler…
Şu yalnızlık çıkmazında önümde niye sen varsın
Niye her şey bir anda kayıyor sen kayıyorsun
Kalbim niçin bu kadar yabancı sen niye yoksun
Bir sam yüklü geceleri içimden atamıyorum
Niye bunları bir anda unutamıyorum
Hadi tut elimden gök gibi ölü kadar yalnızım.