Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Nice haykırsam da kan duymuyor çığlığımı Sessiz bir aşk rüzgârı şimdi ruhumdan esen Bıraktım bir kenara kahrı, isyanı, gamı Ne kadar güzelsiniz Üsküdar, deniz ve sen
Hele Galata demek meyhane demektir. Oradan ta Karadeniz Boğazı'na varınca her iskelede meyhane bulunur, amma Ortaköy, Kuruçeşme, Arnavutköy, Yeniköy, Tarabya, Büyükdere ve Anadolu tarafında Kuzguncuk, Çengelköy, Üsküdar ve Kadıköy'de tabaka tabaka meyhaneler vardır.
Sayfa 16
Reklam
Cezada Yaratıcılık
Onaltıncı asır sonlarında, bostancıbaşılardan Ferhat Ağa, bir defaya mahsus olarak birde top cezası icad etmişti: Suçlu, genç bir yeniçeri idi. bir imamın nikâhlı genç karısını kandırıp kaçırmış, kadının saçlarını keserek oğlan kıyafetine sokmuş, pervasızca bir müddet yanı sıra gezdirmişti. Üsküdar'da yakalandı. Tophaneye götürüldü. Ferhat Ağa; engeli, çarmıhı, kazığı az gördü, delikanlıyı çırılçıplak soydurttu, bilek, dirsek, diz ve ayak mafsallarını demir çekiçlerle kırdırıp zavallıyı yağlı paçavralara sararak bir havan topunun namlusuna gülle gibi tıktırttı, sonra topu ateşleterek havaya fırlattı, paramparça etti.
Nice haykırsam da kan duymuyor çığlığımı Sessiz bir aşk rüzgârı şimdi ruhumdan esen Bıraktım bir kenara kahrı, isyanı, gamı Ne kadar güzelsiniz Üsküdar, deniz ve sen.
İstanbul'un oluş ve bozuluşuna hitaben;
Gezginleri güzelliğiyle dilsizleştiren İstanbul, kozmopolit Galata değil, âbidevî camileri kucaklayan ahşap şehir dokusu ve bu dokuyu sarıp sarmalayan yeşil örtüsüyle Türk ve müslüman İstanbul'dur. Boğaziçi'dir, Süleymaniye'dir, Eyüp'tür, Üsküdar'dır.
Türkiye Asla Boyun Eğmeyecektir: 03 Temmuz 2017 tarihinde asistanım Nuray Tamir genel ağa girmiş ve bu kitabın hiçbir kütüphanede kaydının bulunmadığını bana bildirmişti. Türkçü sahaflardan Erdal Beye telefon ettim. Kitap onda da yoktu. Bir gün sonra "Turancılar Toplumcu Düşünce ve Eğitim Derneği'nde konferansım vardı. Konferans
Reklam
Uzun zaman önce, ben Sultantepe'de otururken Üsküdar'da gözleri görmeyen bir adam vardı. Bu adam potin bağı satardı. Ve her akşam işi bitirdiğinde, o zamanların meşhur Hale sinemasına gidermiş. Bir gün bu adama sormuşlar: "Be adam sen görmüyorsun, neden her akşam sinemaya geliyorsun?" O da "Ben içimden seyrediyorum" diye yanıtlamış.
O günlerde hangi bahçenin içinden, hangi araziden geçsem, her tarafta yıkıp yok eden dehşetli bir balta sesiyle birtakım ağaçların yürek paralayan acı acı feryatlarla yere yıkıldığını görüyordum. Tabiat güzellikleri arasında o tatlı endamlarıyla öne çıkarak, kanatlılar âleminin kainata karşı ettikleri feryada, gökten zemine dökülen ilahi ahenge konak olan ağaçları o sene katlediyorlardı. Bu yıkım feryatları arasından mahzun mahzun geçerek her yerde hayalimi süsleyen koruya doğru yaklaştım. Ne göreyim? O güzel koru, her türlü hüzün ve elemiyle bir çöle dönmüş. Zaman zaman esen bir rüzgârın kaldırdığı keder verici tozlar, içinden zararlı böcekler yağan toprak renginde bir bulut şeklini almıştı. Ne bir ağaç! Ne bir kuş! Şurada burada kalıp kurumuş bazı ağaç kökleriyle orası bir Afrika mezarlığına dönmüştü. Temmuzun o her şeyi solduran, her şeyi çürüten yakıcı güneşi, yolun kenarında kalmış bazı çalıları, yangından çıkan yeşillik gibi yakmış, ötede beride biriken yağmur sularıysa kurtlandığı için kokuşmuştu. Yoldan yürümeye başladım. Güneşin zemine dokunan yakıcı bir ışık huzmesinin içinde sonsuz bir sürat, yorulmak bilmez bir hareketle yukarıya aşağıya çıkıp inen bin türlü sinek ağza, gözlere giriyordu. Başımın üzerinde kaynayan bu güneş de her tarafı kavuruyor, ayağımın altından ise kertenkeleler kaçışıyordu. Oradan geçen bir bağcıya, "Buraya ne olmuş?" diye sordum. Yüzüme biraz hayretle baktıktan sonra, "Buranın sahibi bu ağaçları iki yüz elli kuruşa Üsküdar oduncularına sattı" cevabını verdi.
13 Kasım 1973: Atsız Toptaşı Cezaevi'nde Dört aylık rapor Adli Tıp'ta Kasım ayına kadar bekledikten sonra kabul edilmemiş; reviri olan bir cezaevinde cezanın çekilebileceği belirtilmiştir. Bunun üzerine Atsız, "13 Kasım 1973 Salı günü davet edildiği Bostancı Karakolu'ndan İstanbul İnfaz Savcılığına sevk edilmiş ve orada resmî
İki Yüz Elli Kuruşa Bir Asır
...Oradan geçen bir bağcıya, " Buraya ne olmuş?" diye sordum. Yüzüme biraz hayretle baktıktan sonra, " Buranın sahibi bu ağaçları iki yüz elli kuruşa Üsküdar oduncularına sattı" cevabını verdi...
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.