Esasında bu dünya seyirlik bir yerdi; yoksulu zenginiyle herkes, şu veya bu şekilde, bir resmi geçitteydi. Her biri hayatta kendi numaralarını icra ediyor; sahnede kimi daha kısa, kimi daha uzun kalıyor ama nihayetinde her insan, benzer bir tatminsizlik ve tamamlanmamışlık duygusuyla arka kapıdan usulca çıkıp gidiyordu.
Tanrı bir anlığına yeryüzüne eğilip usulca üfleyerek hafızamızı silseydi ve biz yaşanmış her şeyi unutarak, iki yabancı gibi yeniden karşılaşsaydık ne olurdu?
Birbirimize aldırmadan geçer miydik?
Yaşadıklarımızı bir daha yaşamak için birbirimize doğru bir daha yürür müydük?
ÜÇ SORU
Yıldızlar uykudaydı. Ağaçlar , kuşlar, ırmaklar ve insanlar uykudaydı...
Bir de uzaktan bakıldığında eski bir yapıyı andıran, saray olduğunu anlayabilmeniz için bahçesine kadar gidebilmeniz gereken o yerde gözleri uyku tutmayan bir adam vardı. Başı ellerinin arasında gözleri yaşlı bir adam. Beynini kemiren sorulara cevap bulmaya
Oysa içimdekileri gerçekten dillendirdiğimi hissedebilsem gözlerim dolardı, kendi benliğimin yamaçlarından usulca, büyülü bir ırmak gibi akardım, bilinçdışına, Tanrı dışında hiçbir anlamı olmayan uzaklara doğru.