Ona bir mektup yazmaya karar verdim.Kulağa ne kadar aptalca ve inanılmaz gelirse gelsin her şeyi anlatacaktım.Kalem ve mürekkep çıkartıp yazı masasının üstüne kaliteli bir beyaz kağıt koydum.
Kalemimi mürekkebe daldırıp nereden başlayacağımı düşündüm.
Ebeveynlerim ben on bir yaşındayken öldürülmüştü.Bu böyle büyük ve dehşet verici bir olaydı ki neredeyse aklımı kaçırmıştım.Aradan geçen yıllarda o olaydan tek bir kişiye bile bahsetmemiştim.Hatta boş bir odaya bile fısıldamamıştım.Ona o kadar uzun zamandır o kadar sıkı sarılıyordum ki,onu düşünmeye cesaret ettiğimde göğsüme baskı yapıyor,nefes almamı engelliyordu.
Kalemimi tekrar mürekkebe daldırdım,fakat aklıma hiçbir sözcük gelmedi.Alkolün içimdeki sırrı gevşetebileceğini düşünerek bir şişe şarap açtım.Belki de parmaklarımı geçirecek bir boşluk bulabilir,böylece üzerindeki kapağı kaldırabilirdim.Oda etrafımda dönmeye başlayana ve kalemin ucundaki mürekkep kuruyana dek içtim.
Saatler sonra önümdeki sayfa hala boştu.Hiddet ve hüsranla yumruğumu masaya öyle sert vurdum ki elim kanadı.İşte bir sır bu kadar ağırlaşabilir.Kanın mürekkepten daha kolay akmasını sağlayabilir...
İki saatlik bir uykunun
ardından ertesi sabah hoşaf
gibi kalktım ve kendimi
arabalardan birine atıp sabahı
uyuklayarak geçirdim. Dün
gece kaldığımız handan yeni
bir yolcu aldığımızı fark
ettiğimde vakit öğleyi
bulmuştu.
Adamın adı Josn’du ve
Anilin’e gitmek için Roent’e
para ödemişti. Rahat tavırlara
ve dürüst bir tebessüme
sahipti. Açık yürekli biri gibi
gözüküyordu. ONDAN HOŞLANMADIM.