Altını tekrar çizelim: Kabiliyetleri tespit eden, çocukları ona göre yetiştiren bir sistem kurmamız gerekiyor. Çok açık ki elitizmden, seçkinci eğitimden katiyyen uzaklaşmamalıyız; çünkü Türkiye eğitiminin en büyük sorunu elitizmden uzaklaşmaktır. Hiçbir toplum yetenekli çocuklarını harcayacak lükse sahip değildir.
Eğitim, kitlenin taleplerinin dinleneceği yer değildir; kasa türü siyasetin, nabza göre şerbetin yeri değildir. Çünkü eğitim, dünyanın en önemli meselesidir; insan reprodüksiyonudur. Yani insanın bir nevi yeniden üretimidir.
Kötü bir alışkanlığı yenme görevi içimizdeki güçlü bir meşeyi kökünden sökmek gibidir. İyi bir alışkanlığı inşa etme görevi ise narin bir çiçeği günbegün büyütmekten farksızdır.
Yapılacak en büyük hata, hata yaptığımızı kabul etmeyip aynı yolda devam etmektir. Bu bizi "hata kısır döngüsüne" sokar. Sürekli aynı hataları tekrarlar duruma geldiğimizde başarıya ulaşma imkânı kalmaz.
Bir analize başlamadan önce düşüncemizi her türlü kabul, inanç ve ön yargılardan temizlememiz, bir anlamda özgürleştirmemiz gerekir. Aksi halde doğru değerlendirmeleri yapamaz ve doğru sonuca ulaşamayız. Türk toplumunun analiz yapma konusundaki en belirgin eksikliği yaygın bir şekilde ön yargılara sahip olması ve bunlardan kurtulmamasıdır. Öyle olunca da neden-sonuç ilişkilerinin karıştırılması kaçınılmazdır.
İnsan yaşamı başarılar ve başarısızlıklarla doludur. Hatalı bir yaklaşımın kaçınılmaz sonucu olarak yaşanan başarısızlıklar aslında kişiyi uyaran bir alarm zilidir. Başarısızlıklardan ders almak yerine pes edip çekilenlerin başarıyı yakalaması kolay değildir. Buna karşın pes etmeyip devam edenlerin bir gün başarılı olması mümkündür.
Laik eğitim, bir şeyi bilmiyorsak cehaletimizi kabul etmekten ve yeni deliller aramaya koyulmaktan korkmamayı öğretir bize. Bir şeyi bildiğimizi zannediyorsak bile fikirlerimizi sorgulamaktan ve kendimizi gözden geçirmekten kaçınmamalıyız.
Büyükler rakamlara bayılırlar. Onlara yeni bir arkadaşınızdan söz ettiğiniz zaman size, esas sormaları gereken soruları sormazlar. Mesela asla şunları merak etmezler: "Arkadaşının sesi nasıl? Hangi oyunları seviyor? Kelebek koleksiyonu var mı?" Onun yerine, "Arkadaşın kaç yaşında?" diye sorarlar. "Kaç kardeşi var? Kaç kilo? Babası ne kadar para kazanıyor?" Onu yalnızca bunlarla tanıyabileceklerini sanarlar. Eğer büyüklere, "Kırmızı tuğlalı, güzel bir ev gördüm; pencerelerinde sardunyalar ve penceresinde kumrular vardı..." derseniz, bu evi bir türlü hayallerinde canlandıramazlar. Onlara şöyle demeniz gerekir: "Yüz bin franklık bir ev gördüm." O zaman şöyle haykırırlar: "Ah, ne kadar da güzel!"
Tanrının önünde! - Oysa artık bu tanrı öldü! Ey daha yüce insanlar, bu tanrı sizin için en büyük tehlikeydi.
Onun mezara girmesiyle siz ancak yeniden dirildiniz. Şimdi geliyor büyük öğle, şimdi daha yüce insan olacak - efendi!
Birçok şeyi yarım yamalak bilmektense, hiçbir şeyi bilmemek daha iyi! Başkalarının insafına kalmış bir bilge olmaktansa, kendi başına bir deli olmak daha iyi!