“Hayatım geçti, rüzgar gibi geçti. Anlamadan. Çarçabuk. Bu kadar eziyet, yani bazı günler yüz yıl gibiydi. Gene de geçti, gitti. Geldik, gideceğiz. Palamar bağlamayacağız ya. Ecel. Ecelimize gideceğiz.”
“Antropolojinin ırkçı türü “bilimsel” olarak adlandırılıyordu, çünkü bilimsel antropologların yöntemleri -sadece gözlemlemek ve tanımlamak değil, saymak, ölçmek ve deney yapmak- bilimin o zaman için geçerli tanımına tam olarak uyuyordu. “Bilimsel” sıfatının içinde barındırdığı yapılan işi yüceltme unsurunu da unutmamak gerekir. Dönemin antropologları insan bilimlerindeki kesinlik arayışını sayılardan faydalanarak takip etti. Antropoloji insan vücudunun bölümlerini-özellikle kafatası ama onun yanı sıra kollar ve bacaklar, cinsel organlar, boy, kalp çeperi, kalçalar- ölçme bilimi haline geldi.”
“Evde yalnız kaldığım bir akşam - çünkü siz arkadaşlarınıza yemeğe gitmiştiniz ve ben sizinle gelmek istememiştim -odun sobasından eve yayılan kül kokusu, yavaşça turuncuya dönen alevlerin ışığı, hatıralar hatıralar-, her tarafını güve yemiş, fotoğrafların nemi yüzünden kabarmış eski bir aile albümünde kadın kılığında bir resmini buldum, üzerinde seksi bir amigo kız kostümü, içinde sen. Doğduğum günden beri, ne zaman kadınsı bir şey yapan bir erkek görsen onu aşağıladığına şahit olmuş, bir erkeğin asla ama asla bir kadın gibi davranmaması gerektiğini söylediğini duymuştum. Otuz yaşında falansın fotoğrafta, ben doğmuş olmalıyım. Bütün gece bedenine ait o resimleri inceledim, altında etek, başında peruk, dudaklarında ruj, üzerinde tişört, altından koca koca memeler çıkmış, sütyen takıp içine pamuk doldurmuşsun herhalde. Benim için en şaşırtıcı olan, mutlu görünüyor olmandı. Gülümsüyordun. O fotoğraflardan birini çaldım ve sonradan, her hafta, birkaç defa, sakladığım çekmeceden çıkarıp onu deşifre etmeye çalıştım. Sana hiç bahsetmedim. Bir gün, bir deftere senin hakkında şöyle yazdım: Senin hayatının tarihini yazmak, benim yokluğumun tarihini yazmaktır.”
“Ölçülülüğün eril yapısı, ölçüsüzlüğün etken ilkeye karşıt olduğunu gösterir. Ölçüsüzlüğün esası, etken olmamaktır. Kadın peşinde koşma (şu anda bize) etken bir eylem gibi gelebilir; ancak etken değildir. Bu olgu, kişinin arzularına etken olmayan bir biçimde karşı çıkmanın göstergesidir.”
“En azından gerçekten yalnız olsaydım… Buna pek bel bağlamayın. Başkalarının ortasında yalnızız. Onların yalnızlığının ortasında yalnızız. Başkalarıyla yalnızız; kokuyorlar, üşüyorlar, terliyorlar. Ne onlardan kaçabileceksiniz ne de onlara yaklaşabileceksiniz.”