Kelime: Senin yıldızların kelimeler, söyle raksetsinler, alev saçlarıyla sonsuz bahçesinde hayallerinin. Kelime ormanda uyuyan dilber; şair uzaklardan gelen şehzade. Öyle seveceksin ki kelimeleri, sana yetecekler. Yıldızlar Tanrı’ya yetmiş mi? Kelimeler benim sudaki gölgem, okşayamam onları, öpemem. Bir davet olarak güzel kelime ve muhterem. Gönülden gönüle köprü, asırdan asıra merdiven. Kelime kendimi seyrettiğim dere. Kelime sonsuz, kelime adem.
Tanı koymaya alışık değilsin ve bunu yapmak da istemiyorsun. Seni rahatsız eden, seni duygulandıran, seni korkutan, ama bazen de coşturan şey başkalaşmanın aniliği değil, aksine, bunun bir değişim olmadığı, hiçbir şeyin değişmediği, -bunu ancak bugün bilsen de- öteden beri böyle olduğun duygusu, o belirsiz ve ezici duygu; çatlak aynadaki bu yüz senin yeni yüzün değil, maskeler düştü sadece, odanın sıcaklığı onu eritti, uyuşukluk onları yerinden söktü. Doğru yolun, güzel kanaatlerin maskeleri.
Reklam
Dibe ulaşmak, hiçbir anlam taşımaz. Ne umutsuzluğun dibine, ne nefretin dibine, ne alkole bağlı düşüşün, ne de kibirli yalnızlığın dibine. Ayağını dibe kuvvetle çarparak su yüzüne çıkan dalgıcın aşırı güzel imgesi, gerektiğinde kendine, düşen kişinin her türlü saygıya hak kazandığını hatırlatman içindir: Tanrı'nın bağışlayıcılığı, yiyecek bahşettiği yeryüzü ve gökyüzü sakinlerine ulaştığı gibi, ona da ulaşır. Günahkar adamlar tıpkı balıkadamlar gibi, günahlarının bağışlanması için yaratılmışlardır.
"İnsan bir'guzel' olarak doğar. Büyüdükçe kendini büyük zannedenlerin oturduğu tahtı sallamaya başlar. Minik güzelle baş edemeyen büyükler, öcü, cin ve dev gibi hayali canavarlarla onu uyutmak isterler. Minik güzel büyüdükçe gelenek, ayıp, disiplin, not korkusu gibi gözle görülmeyen silahlarla sindirilmeye çalışılır. Maalesef güzel doğanların büyük bir çoğunluğu daha gençlik çağına gelmeden uyur. Çünkü bizim eğitim adına verdiğimiz bilgilerin çoğu aslında onu uyutmaktan ve uykusunu derinlestirmekten başka bir işe yaramaz. "
“Böyle bir geceyi bütün varlığımızla içemeyişimizin sebebi, kafamızı birçok saçma şeylerin doldurmuş olmasıdır. On bin, yirmi bin sene evvelki insanlar gibi olabilsek, tabiatı onların gözüyle görsek, muhakkak ki şimdi burada böyle sükunetle oturamazdık. Onlar güneşi, ayı, falanca büyük tepeyi veya filan bulutu ve yıldırımı babalarının hayrına mı
Orhan Pamuk
Eve dönüp, sesi kısık televizyona bakan Rayiha’yı, mışıl mışıl uyuyan kızlarını görünce Mevlut, Ferhat’a en çok neden kızdığını anladı: Evinde ahlaklı, güzel karısı varken geceleri kim bilir nerelere gittiği için. Efendi Hazretleri’nin de dediği gibi, rakının, şarabın da etkisi olmalıydı bunda. Bavul ticareti yapan Ukraynalı kadınlar, Afrika’dan gelen göçmenler, insanın kanını emen çeşit çeşit tuhaf insan, ahlaksızlık ve rüşvet sarmıştı İstanbul’u ve hükümet de yalnızca seyrediyordu.
Sayfa 323Kitabı okudu
Reklam
"Kediniz var mı? Ya da kedileriniz? Uyurlar, yavrum. Günde 20 saat uyuyup yine de çok güzel görünebilirler. Heyecanlanmak için bir nedenleri olmadığını iyi bilirler. Bir sonraki öğün. Ve arada sırada öldürecek bir şeyler. Güçler tarafından yırtılmakta olduğumu hissettiğimde bir ya da birkaç kedimi seyrederim. 9 kedim var. Uyuyan ya da uyuklamakta olan birine bakarım ve gevşerim. Yazmak da kedilerimden biridir. Yazmak gevşememi sağlar. Beni gevşetir. Bir süre için en azından. Sonra devrelerim karışır ve baştan başlamak zorunda kalırım. Yazarların yazmayı nasıl bıraktıklarını hiçbir zaman anlayamadım. Nasıl gevşerler?"
Sayfa 110Kitabı okudu
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.