Yusuf Bey savaştan tiksinmiş değildi, savaşın değersizliğini, boşluğunu anlamıştı.
Ölümlerin tiksinti vermesi, ölüm oldukları için değil, boş birtakım kalıplar uğruna gülen ağlayan, sancılanan, bağıran, söven, işeyen, yiyen, uyuyan, içen, korkan, tehlikeye omuz vererek ateşe atılan sıcak bedenler içindeki aşk kaynaklarının, kanlar, çamurlar, çelik parçaları, pislik, bok, taş kırıntıları arasında göz açıp kapayıncaya değin aşk kaynağı olabilmekten çıkmasındandı. Sevebilecek, sevilebilecek, sevişebilecek, sevişilebilecek varlıkların bir an içinde, başka insanların eliyle, bile isteye, bile bile, uğraşıla uğraşıla dokunulamayacak, bakılması bile insanın içindeki o onmaz, her zaman kanamağa hazır duran yarayı deşici, o aşılmaz duvarla karşı karşıya koyucu bir nesne, bir artık, bir tiksindirici pelte haline getirilmesiydi. Savaş