Sürüklenip gelen çakıllarla
Örtülecekse göğe ekinler
Sökülüp-dökülecekse
Mehtap yerine
Dalından taze çiğdemler
Ve sevinç çığlıklarından kum dağları altında
Kaybolan ılgım çiçekleri gibi
Ezilecekse mayısın kanayan nergisleri
İstemem
Esmesin!
Söylemde fırtına
Kılgıda soluksuz yeller;
Bir süre yine
Yansın güneş ateşiyle
Çelik ökselerde örselenmiş bedenler...
(Mart 1987)
Yağmur yağıyor, düşlerimizde susuzluktan titreyen nehirlere bulaşarak.
Ruhlarımız uykudan yeni uyanmış bir bebeğin tatlı uyanışı misali parıltılı bir bir huzurun güneşinden ıslanıyor.
#NehirlerZindanlaraDökülür
#MüslümAslan
Hani toy âşıklar vardır her görüşünde ayakları kilitlenip tüm şivelerini yitirirler o an tatlı bir aptallıkla. Ben acemi makamlarda düşerim gözlerinin sonsuzluğuna, senden yeniden konuşmayı öğrenip aptallığımı severek.
Gözlerinde ölünce ben; bin ben doğarım sende. Bin yılda bir dünyaya gelsem de bir sefer göreceğime inanarak… Bin yılda bir tanesin deyip, hiçbir şeyle değiştirmeyip gözlerindeki ölüme sevdalanırım.
#NehirlerZindanlaraDökülür
Ellerin ki; nergis buğusu, dağların yamacından süzülen apaydın bir sabahın eteklerinden ömrümü ilikleyen o gecelerimden aklayan ellerin, ellerin ki yüzüme değince yedi iklimden bir mevsime mahsur eden bahar ellerin. Ellerin ki şiir duruluğunda değiyor takvimindeki güzergâhlara ve beni bana okutan.
#NehirlerZindanlara Dökülür Kitabından
Topla dağınıklığını acılarımı o anılardan kalma ağlarla örterken. Şimdi bir sabah iki yüzü zemheri, keskin birer boşluk ve bir savruluş ki hıçkırıklar çiseliyor içimin yamaçlarında.
#NehirlerZindanlaraDökülür kitabından
Vay anam vay!
Bu belalı başınan
Kime ne diyem
Nerelere gidem
Ya derdime derman
Ya katlime ferman!
Başı daralınca Yılmaz'ın
Baktı atacak taşı yoktu
Baktı eli durmuş, ayağı durmuştu
Vurulmuştu.
Çıkardı yüreğini kan içinde
Çarptı kötünün kafasına
Hay bu nasıl devran?
Turkiye yaşanmaz oldu!
Gel gör halimiz yaman!
Haramiler, bezirganlar elinden
Aman, el aman!
Kesilmiş mümkünüm, çarem
Vay ne hal olmuş memleket
Vay ne hal olmuş vatan!
Güzel yarim İstanbul'dan ne haber?
Dil-Tarih'ten, Emekçi'den, Sendika'dan?
Şiddetin sabahı yakındır
Dayan dizlerim dayan
Ankara 1947
Gel kardeşim, gel beri
Hey kurt hey kuş hey börtü böcek
Ah gidenler gelir mi geri
Açar mı bugün dört bahardır kanayan çiçek
Demek
Daha bizim yaşımızda
İnsanlar ölecek.
Zaman akar, zaman geçer,
Zaman zindan içinde;
Biz mapusta gürül gürül yatardık
Yılan çıyan içinde.
Getirdiler ite kaka bir yiğit,
Ayak çıplak
Ak bir mintan içinde.
Zaman zaman içinde
Işık duman içinde
Bugün görüş günümüz
Dost kardeş bir arada
Telden tele
Mendil salla el salla
Merhaba!
İzin olsun hapishane içinde
Seni
Senden sormalara doyamam
Yarım döner cıgaramın ateşi
Gitme dayanamam
Karanfil…
Ayağını bastığın yerlerden dizeler dirilir
Şu dünya gölgenden oluşuyor
Sevinç nehrinde yaprağa dönüşmek sesinden
Ve çölleşip gitmek
unutmaktır seni bir an
Karanfil ekmek ve kutsal kitap çarpsın
Adınla şavkıyor günlerim
Kaderimi alnımdan kazıyıp
Adınla geleceği heybeme bırakırım
Seni sevmek tanımıdır bedellerin
Sis ve duman içindeyim
Felaketin yüreğini söküpte geldim
Şimdi bana bana büyü karanfil…
Hiç dinlediler mi sessizliğin nabzını…
Bir kuş nasıl ağlar
Ve göz yaşının hem şifasını hem gazabını
Ve kim bilebilir yalnızlık ölürken
kime bırakır mirasını