*spoiler*
"Uzay benim için her zaman bilinmez olmuştur. Filmleri, bilim kurgu romanları... Arthur C. Clarke, Tanrıların Arabaları... Ya burada olmam inanılmaz bir şey yani! Space Odyssey!" diyor ve başlıyorum.
Sevgili İthaki yayınları, Tanrılar belanızı versin, saygılar. Birinci sayfa, birinci paragraf yazım yanlışları başlıyor.
Drake Denklemi, 1950'lerin sonuna doğru ilk yapay Dünya uydularının fırlatılmasıyla beliren uzay heyecanının bir sonucuydu. O zamanlar Frank Drake, Virginia'daki Green Bank radyo gözlemevinde çalışıyordu ve yalnızca başka akıllı medeniyetlerin bulunma olasılığıyla değil, onlarla radyo teleskoplar kullanarak iletişim kurma ihtimalleriyle
Kitap konusu itibarıyla klişe olma ihtimali yüksek gibi durabilir. Klasik Hollywood filmlerindeki uzaylı tasvirlerini bilirsiniz; büyük kara gözlü, küçük, kısa, zayıf insansı varlıklar. Ya da Kurtuluş Günü filmindeki gibi bir istila. Hatta
Dünyalar Savaşı kitabındaki gibi bir istila. Bu kitapta yazar dünya dışı ileri teknolojiye sahip zeki varlıkları
Bir araba çarpsaydı da hastanelik olsaydım, eve varamasaydım.Önüme bir göktaşı dişseydi de yollar kapansaydı, uzaylılar
dünyayı istila etseydi de bugünleri görmek nasip olmasaydı.
Tavsiyelerin 21. maddesine bayıldım hepimizin kulağına küpe olsun!
Dünyaya gelen bir uzaylının baştan sona bir insan olabilme çabasını insanın başladığı şekilde ve sırama ile elen alan bir eser olmuş. Karakter dünyaya bir ruh gibi(!) geldi. Çırılçıplaktı, yemek yedi, öğrendi, her çocuk gibi aklındakilere odaklandı, çevresi ona baskı yaptı yapması gerekenleri diretti karşısına zorluklar ve aşması gereken engeller çıkardı, yalnızlığı yaşadı sonrasında da aşkı ve sevgiyi öğrendi, önemli olanın son noktanın sevgi olduğunu kendini neye adaması gerektiği anladı ve bunun için harika bir dünyadan vazgeçti.
Romanı okuyanlar basit benzetmemden neler anlatmak istediğim anlamışlardır. Çünkü ben hikayeyi okudukça herhangi bir insanın az buçuk yaşamış olduğu bir hayat vardı sanki karşımda, her insan hayatının bir döneminde idealist bir döneminde egoist başka bir döneminde ise sevgi dolu olabiliyor ve zaman içinde bunlar arasında bir şekilde acılı veya sancılı geçişler yaşayabiliyor. Buna da iyi insan olma çabası diyebiliriz.
Roman çok rahat bir şekilde anlatmak istediği şu bence irade sahibi bir varlığın sonuçları belli olmayan bir dünyayı mükemmel olan bir dünyaya tercih etmesi,
insan olmanın doğasında bir çok kötü duygunun yanında var olan yegane duygu; sevgi
insan olmanın doğasında sevgi var her kaliteli bilim kurgu eseri finalde bir şekilde sevgiden yola çıkıyor sevgiye bağlanıyor veya sevgiyi amaçlıyor. Egoistler, idealist uzaylılar, katil uzaylılar, kafası karışık uzaylılar, kalbi kırık kadınlar ve ilgisiz büyümüş çocuklar bir şekilde sevgi ile bir araya geliyor.
Konusuyla birçok kitaba, filme, çizgi romana ve televizyon dizisine ilham kaynağı olan Dünyalar Savaşı’nda H. G. Wells, insanlığın hâlâ merak ettiği “Uzaylılar var mı?” sorusundan yola çıkarak dünyanın Marslılar tarafından istila edişini anlatır. Mars’ın yüzeyinde patlamaya benzer olayların görülmesinden sonra dünyaya silindir biçimli kapsüller düşer. Bu kapsüllerin içinden çıkan Marslılar üç ayaklı devasa savaş makineleri ve teknolojik silahlarla dünyaya saldırmaya başlar.
1898 yılında yazılmış olmasına rağmen, zamanının çok ötesinde bir hayal gücünün eseri olan Dünyalar Savaşı, bilimkurgu klasikleri arasında en güçlü kitaplardan birisidir.
Dünyalar SavaşıH. G. Wells · Alfa Yayıncılık · 20184,524 okunma
Bu kitabı okuduktan sonra, The Matrix filmindeki gibi bir simülasyonda yaşadığımızı fark ettim. Ancak gerçek hayatta matrix, bazı yapay zeka veya uzaylılar tarafından değil, insanlar tarafından, daha doğrusu fantezilerimizle yaratılmıştır.
Uzaylılara inanan ama hayaletlere inanmayan oğlanla, hayaletlere inanan ama uzaylılara inanmayan kızımızın yolu kesişir. İkisi de kendi tezini ispatlamak isterken oğlanın içine hayalet girer, kızı uzaylılar kaçırır. İkisi hayaletin gücü yardımıyla uzaylılardan kaçar ve açılan çakraları sebebiyle artık özel insan olarak dünyayı uzaylı saldırısı ve kötü ruhlardan korumaları gerekiyordur. Bu esnada yüzlerce bel altı espri ve saçmalık sürüp giderken son ciltte kızın eski en yakın arkadaşı lanetli bir evin arındırılması için yardım ister. Lanetli evin hayaleti bedenini ele geçirir ve atletik, donlu bir hayalet oğlan hâline gelir. Acaba çiftimiz bu zavallı oğlanı hayaletten kurtarabilecek midir?
Kurgunun saçmalığının yalnızca %10'u bu dersem beni ciddiye alın. Süt içmesi gereken uzaylı bebesi için köyden ufoyla uzaya inek bile yolladılar, berisini siz düşünün.
Yazarın bu saçmalıkları temellendirirken kullandığı "insan kötülüğü" temaları gerçekçi ve üzücü olsa da gerçekten bu kadar kötü bir kurgunun bu kadar popüler olmasını anlamlandırmakta zorlanıyorum. Türkçe çevirisini yapan ekibe de hayret ediyorum. Belli ki kelime dağarcığı yalnızca küfürden oluşan bir grup ergen. Çünkü "Bu olamaz!" dedikleri yerleri bile safi küfürlerle ifade edip sürekli küfür yazarak kurgunun olmayan kalitesini de yer altı seviyesine indiriyorlar.
Sanırım buraya kadar okuma sebebim "Bundan daha saçma ne olabilir ki?" merakı...
Dandadan Vol. 6Yukinobu Tatsu · Viz Media LLC · 20242 okunma
Halbuki ister karın seni aldatsın, ister arabanı çizsinler, ister umutsuz bir aşka düş, ister evin yansın, baban ölsün, uzaylılar kaçırsın, apandisitin patlasın, bacaklarını kessinler ya da kanser olduğunu öğren, Rasim abi için fark etmezdi.
Uzaylılar, hayaletler, bolca küfür ve komedi, saçmalıklar silsilesi ama kendini okutuyor da. Çözemedim ne yapacağımı. Biraz daha okuyalım bakalım nereye kadar gidebilirim bu kurguyla, merak ediyorum.
Dandadan, Vol. 2Yukinobu Tatsu · Viz Media, Subs. of Shogakukan Inc · 20232 okunma