Günümüzde çok konuşuyor ama daha az dinliyoruz. Herkes konuşmak istiyor ama kimse dinlemek istemiyor. Herkes kendi avazının gök kubbeyi dolaşmasını diliyor, kendi hikâyesini dillendirmek istiyor ama bir başkasının hikâyesini dinlemeye gönülsüz. Bir sohbeti, biz konuştuğumuz zaman gerçekleşmiş zannediyoruz. Oysa dinlemek, bir tepki değil bir bağlantıdır. Bir sohbeti veya hikâyeyi dinlerken, karşılık vermekten ziyade ona katılırız, ortak bir eylemin parçası haline geliriz. Hakiki bir sohbet, masada bulunan herkesin kendini ifade edebilecek bir zemin bulabildiği, karşılıklı anlaşma duygusuyla oradan ayrılabildiği bir sohbettir. Dikkatle dinleyen kişinin ödülü, kendini de daha iyi anlamış olarak oradan ayrılmaktır. Ama hep ben konuşur ve karşımdaki insanı adeta kendi sözlerimle boğarsam, bu artık sohbet değil monologdur. Bazen restoranlarda rastlıyorum; bir kişi karşısındaki insanı esir almış, istisnasız uzun süreler boyunca monolog halinde konuşuyor. Psikoloji bilimi bunlara ‘konuşma narsistleri’ diyor. Konuşma narsisti, kendi sesine hayran olan, dinlemeye razı olmayan kişidir. Kendi sözünün iğvasıyla baştan çıkar bu insanlar, oradaki aksinde boğulur. Kendilerini dinlemeye doyamayan vaizler..
Kemal Sayar