Birini görmek, adını bilmek, selamını almak değildi ki tanışmak. Birbirimize bulaştırdığımız düşünceler, fikirler, duygular olmadan nasıl tanışıklık olsundu... Gerçek tanışma, fikrin hissini karşındakine bulaştırmak değil miydi?
"Dünyadaki sistem aslında çok basit arkadaşlar, teknolojiyi geliştirenler, yaşam için gelişmiş sistemler kurabilenler, insanlğin nasıl şekilleneceğine de karar verirler. Ya lokomotif olursun ya da vagon! Lokomotifsen nereye gidileceğine ve nasıl gidileceğine sen karar verirsin, insanlığın hikâyesinin kiminle ne zaman başladığını sen seçersin, vagonsan birileri karar verir ve sen sadece peşlerinden gidersin.
Takipçisiniz, keşifçi değil. Keşifçi olup kendi yolunuzu açmanın, vagon olmanın tek bir yolu var."
"Nedir?"
"Öğrenmek... Gelişmek... Yol olmak!"
Bilgi herkese yayılmadan bilmenin yarattığı basınç öylesine büyüktü ki bunu ancak gerçekten bilenler anlayabilirdi, hayat işte o zaman cehennemdi. Bilmeyenlerin arasında bilen olmak en büyük lanetti. Dinlemeyenlerin arasında duyan olmak ise felaketti.
İnsanın kendini bilmesi, insanlık tarihini, yani nereden geldiğini anlamasıyla başlar. Geldiği yeri bilmeyen, gitmesi gereken yeri de bilemez ve bilinmezlik içinde kaybolmuş biri, insan olamaz.