Özgürlük, kendi kendinin ve kendi kararlarının hakimi olan, karşısına hiçbir engel çıkmadan tam bir bağımsızlık içinde evrilen bir öznelliğin özerkliği olarak sunulmaya izin vermez. Böyle bir bağımsızlık, en küçük bir ilişkiye bile girmenin -ve dolayısıyla en küçük bir özgürlüğü bile kullanmanın- ilkede olanaksızlığından başka ne anlama gelebilir ki? İlişkilerin birbirine zincirlenmişliği ya da içiçe geçmişliği kuşkusuz özgürlüğü önceliyor değildir ama onunla ortak-zamanlı (contemporian) ve ortak uzanımlıdır (coextensif), tıpkı ortaklık-içinde-varlığın (l'étre-en-commun) tekil varoluş ile ortak-zamanlı ve tekil varoluşa has mekansallıkla ortak uzanımlı olduğu gibi. Tekil varlık ilişki içindedir, ya da ilişkiye göredir, üstelik tekilliği kendini her türlü ilişkiden istisna etmek ya da korumaktan ibaret olabildiği (ve bir anlamda daima olduğu) ölçüde de. Tekillik 'tek bir kere, bu kere'den oluşur; sırf bunun sözcelenmesi (telaffuzu) bile -doğan çocuğun çığlığı gibi, nitekim her keresinde (defasında) bir doğumdur söz konusu olan - bir ilişkiyi kurar ve aynı zamanda sözceleme noktasının etrafındaki 'ortak' addedilen zamanı ve mekanı sonsuzca oyar. İşte bu noktadadır ki, özgürlük her keresinde tekil bir biçimde doğar. (Ve özgürleştiren, doğumdur.)