Atatürk ve Cumhuriyet karşıtlığı temelinde kendilerini kurgulayan ve Dersim isyanı, Şeyh Sait isyanı, Ermeni tehciri, Rum mübadelesi, Çanakkale Savaşları, İstiklal mahkemeleri, Lozan ve Milli Mücadele gibi önemli olay ve süreçlerin milli kimliğin oluşumunda tartışma götürmez etkisi bilindiği için Türk kimliği ve Türkiye Cumhuriyeti'nin bu simgesel varlık unsurlarını olumsuzlama ve değersizleştirme gibi stratejik yöntemler ve tavır alışlar takip edilmektedir. İttihatçılığın darbecilik, derin devlet; Milli Mücadele'nin baş aktörleri olan Kuva-yi Milliye'nin "kanun tanımazlar" "katiller sürüsü", "çeteci" ; isyanların katliam gibi tanımlandığı, Çanakkale Savaşı'nın önemsiz lokal başarı; Kurtuluş Savaşı'nın gerçekte olmadığı gibi tartışmalar uzun vadede Türkiye'nin "Yeni Türkiye" ye ikamesinin ön hazirliklaridır.
"Savaşta, masum kurbanlar yoktur." Dolayısıyla savaşı ölüme ya da onursuzluğa yeğlemişsem, her şey sanki bu savaşın olanca sorumluluğunu ben taşıyormuşum gibi cereyan eder.
*****
İnsanın başka ve yapıcı özellikleri yanında aynı zamanda savaşçı ve tahripkâr bir varlık olduğu açık. Eğer bu tarafını, din ve uygarlık içinde dengelemezse epeyi zarara neden olduğunu biliyoruz.
*****
...
Bir varlık ve yokluk savaşı varsa eğer, birlikte var ya da yok olacağız. Hepimiz birbirimiz için bir aynayız, kimse ötekinden düşüncelerini değiştirmesini talep etmiyor. Sadece kendimizi en iyi şekilde anlatmanın ve diğerini de en iyi şekilde anlamanın derdindeyiz.
...
Sevgili buyurgan ses, belki de sen yanılıyorsundur. Biraz konuşmaya ne dersin?
" Kadın 19. yüzyılda bile yalnız kendi evinde ve duygu dünyasında varlık gösterebiliyordu. 19. yüzyılda kadınların yazdığı önemli romanlar onların cinsiyetleri gereği bazı toplumsal deneyimlerden dışlanmış olduklarını derinden hissettirir. Kurmacada deneyimin önemini anlatmaya gerek yok. Örneğin, Conrad denizlere açılamasa romanlarının en güzel bölümleri büyük yara alırdı. Tolstoy bir asker olarak savaşı ya da eğitimiyle her şeyi deneyebilen zengin bir genç olarak yaşamı ve toplumu bilmiyor olsa, Savaş ve Barış son derece kısır bir eser olurdu. "
...Çanakkale Zaferi, Avrupa'nın 'Hasta Adam' damgasını vurduğu bir milletin varlık mücadelesidir. Mücadele kaybedilseydi her şey biter, o moral çöküntüsü içinde İstiklâl Savaşı bile verilemezdi.
Kaynakların dili ile "ganimete son derece düşkün olan Peçenek milletinin" siyasî varlığı, bu savaşla tarihte başka hiçbir Türk devletinin yaşamadığı sonla sonuçlandı ve bir milletin ödeyebileceği en ağır bedeli ödeyerek tarih sahnesinden bir daha güçlü bir siyasî varlık ortaya koymamak üzere ayrılmalarına sebep oldu.
Türkler açısından Kurtuluş Savaşı hem bir ölüm kalım mücadelesi hem de köklü bir siyasal değişim süreci oldu.Kurtuluş için savaşırken aynı zamanda modern ulusal Türk Devleti'nin temellerini de attılar.Şiddet ve çatışma ile geçmişinden kopan bir ulusun,yeni kimlikler ve yeni özlemlere sahip yeni bir varlık olarak dünya sahnesinde yerini alışı işte böyle gerçekleşti..