Ne bitmez çilesi varmış insanlığın.. varolmanın sancılarıyla dayanılmaz hafifliği arasında volta atar dururuz.. hem hiç hem her şey olmanın paradoksal sarhoşluğuna kapılmış ruhlar yorgun.. Sonsuz düşünceleri sınırlı kelimelerin kalıbına sığdıramamanın çaresizliği ve en nihayetinde yine kelimelere sığınmanın verdiği huzur.. bitmeyen hakikat arayışları süregelen yanılsamalar.. kendimizi ana münhasır kılmamız öncesi sonrası yokmuş gibi her şey kulaktan dolma bir hikayeymiş gibi.. beş duyuyla algıladıklarımızı çoğu zaman aklımızın tahayyül edemediklerine tercih edişimiz de bu yüzden değil miydi.. sahi yine kime ne anlatıyorum ben..!!
Merhaba sevgili okur, Şubat ayı okumalarım📚 1- Varolmanın dayanılmaz hafifliği ⭐️⭐️⭐️ 2- İnsanlar arasındaki eşitsizliğin kaynağı ⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️ 3- Dünyanın en yalnız beyni ⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️ 4- Psikolojik danışma stratejiler ve müdahaleler ⭐️⭐️⭐️⭐️ 5- Edebiyat ve Patates Turtası Derneği ⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️ *Bu ay hep uzun isimli kitaplar okumuşum. 5 kitap 1463 sayfa…
Reklam
Kundera'nın Tereza'sı (Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği), çıplaklığı toplama kamplarının olmazsa olmaz tektipliğinin bir işareti, bir aşağılama işareti olarak algılıyordu.
Albert Camus Sisiphos Söyleninin de "herkes kendi yükünü yeniden bulur" diyor. Ne kadar haklı. Nietzsche tüm kalıplarımı yıkarak, “ahlak” denen şeyin, yalnızca toplumsal bir sözleşme olduğunu anlattı bana. Platon Mağara Alegorisinde; düz bir duvara baktığımızı, gördüğümüz şeylerin gerçekliğin çok az bir kısmını oluşturduğunu sertçe vurdu yüzüme. Freud ilkel benliğimizde meydana gelen içgüdüsel istekleri topluma kabul ettirmek için EGO’muzda meydana gelen toplumsal değerlerin evrimini anlattı ve aşk dediğimiz şeyin cinsel içgüdülerden kaynaklandığını fakat bu içgüdüyü topluma kabul ettirmek için “aşk” terimini icat ettiğimizi söyledi. Carl Sagan R faktöründen bahsettiğinde hepimizin timsah olduğunu, insanoğlunun sudan karaya çıktığını ve beyin kökünde hâlâ sürüngen şiddetinin izleri bulunduğunu ve bu yüzden de bölgemizi korumak için şiddet kullanmaya eğilimli olduğumuzu söyledi. Milan Kundera da Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği kitabında zamanın döngüsel olduğunu kabul ettiği takdirde Hitlere olan nefretinin asla geçemeyeceğini söyledi. Çünkü zaman döngüsel ise eylemlerimiz sonsuza dek kendini tekrar ederdi ve Hitler de soykırımı defalarca yapmış ve yapacak olurdu. Kundera da Nietzsche gibi “Tekrarlanmasından korkmayacağın bir hayat yaşa o halde” dedi. Nietzsche haklı çıktı,kendi dertlerimizi kendimiz bulmuş olduk. Yeniden.
çocukken terk edilen Oidipus
Oidipus hikâyesi herkesçe bilinir; çocukken terk edilen Oidipus, Krala götürülür ve onun tarafından büyütülür. Delikanlı Oidipus büyür ve bir gün dağ yolunda at süren bir soyluya rastlar. Aralarında kavga çıkar ve Oidipus soyluyu öldürür. Sonra Kraliçe’nin kocası ve Thebai kentinin kralı olur. Oysa dağlarda öldürdüğü adamın babası, yatağına
NİETZSCHE VE İNSANLIĞIN TEMEL SINAVI Torino'da 1889'da hayatının dönüm noktasına yürüdüğünü bilmeyen Nietzsche, şehri dolaşırken bir faytoncunun atını kırbaçladığını görür. At o kadar yorgundur ki kırbaç darbelerine tepki veremez halde yere çökmüştür. Nietzsche, koşarak atın yanına gider, boynuna sarılır, ağlayarak ata bir şeyler
Reklam
Nietzsche ağladığında ... Torino'da 1889'da hayatının dönüm noktasına yürüdüğünü bilmeyen Nietzsche, şehri dolaşırken bir faytoncunun atını kırbaçladığını görür. #At o kadar yorgundur ki #kırbaç darbelerine tepki veremez halde yere çökmüştür. Nietzsche, koşarak atın yanına gider, boynuna sarılır, ağlayarak ata bir şeyler söyler,
321 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.