Bu anlatını verdiği his tıpkı adı gibi, hem ev düşkünü hem de sürekli akıp giden, devinim halinde bir rüzgar...Ait olmak nedir, ev aidiyet hissettiğin ya da ait olduğun yer midir? Yazarın bize anlattığı şey, ya da benim bu anlatıdan çıkardığım hisse şu; aslında ev de devinim halindedir, konuşur, değişir, yaşar hatta bazen ölür. Ev'in sadece insan değil, toplumlar ve devletler için de anlamı başkadır, kıyım önce ev'lerden başlar, ev ölür, birey ölür, sonra aile, vatan, dil, seni sen yapan her şey...
Kısa kısa anlatılarla çok şeyi anlatmak da bir maharet gerektirir bence. Tıpkı ilk kitabı Barbarlarla Beklerken'i okuduğum zaman aldığım tadı aldım. Soyutlaşan ev, düşündürdü beni. Severek okudum.
..
CUMHURİYET MUCİZEDİR
29 Ekim 1923 sabahı
Nüfus 13 milyondu, 11 milyon kişi köyde yaşıyordu. 40 bin köy vardı, 37 bininde okul yoktu, postane yoktu, dükkan yoktu. 30 bin köyde, yani her dört köyün üçünde cami yoktu. Traktör sayısı sıfırdı, biçerdöver sayısı sıfırdı, karasaban vardı. Ayçiçeği üretimi yoktu, şeker üretimi yoktu, ekmeklik un bile
Seni görünceye kadar bu hep böyleydi. Kalbim ya bilinmezlerde ya da mezarlar içinde gezerdi. Seni gördüm. Sanki başka dünyaya geldim. O zaman hayatın ne demek olduğunu anladım. O zaman insan ne demek, anlamaya başladım. Önceden yaşamak nedir bilmezdim. Yine de yaşamayı herkesten fazla severdim. Şimdi hayatımın kıymetini iyice biliyorum.
"İşlerimiz iyi gitmiyor diye, tanrılara kızmayalım, demişti. İşlerimiz, bizim ve bize benzerlerin küçük sakatlıklarıyla, tesadüflerin ihanetiyle, her zaman bozulabilir. Hatta birkaç nesil için bozuk gidebilir. Bu bozulma, bu düzensizlik iç kıymetlerimize karşı vaziyetimizi değiştirmemelidir. İki ayrı şeyi birbirine karıştırırsak çıplak kalırız. Hatta zaferlerimizi bile tanrılardan bilmemeliyiz. Çünkü ihtimallerin cetvelinde mağlûbiyet de vardır. Amcanın mahkemesinin uzamasıyla bu vatan üzerindeki tarihî haklarımızın, kız kardeşinin evlenmemesiyle Süleymaniye'de okunan sabah ezanının ve Müslüman bir babadan doğmanızın, paranızı dolandıran emlâk tellâlıyla iç çehremizi yapan kıymetlerin, bizi biz yapan büyük realitelerin ilgisi nedir? Bunlar sonu cemiyete dayanan realiteler olsa bile, bizi kendimizi inkâra değil, şartları değiştirmeğe götürmelidir.Elbette ki bizden mesut memleketler ve vatandaşları vardır; elbette ki iki asırlık hezimetlerin, çöküntülerin, henüz kendi şartlarını bulamamış bir imparatorluk artığı olmamızın bir yığın neticesini hayatımızda, hatta etimizde duyacağız. Fakat bu ıstırabın bizi inkâra götürmesi, daha büyük bir hezimeti kabul değil midir? Vatan ve millet, vatan ve millet oldukları için sevilir; bir din, din olarak münakaşa edilir, ret veya kabul edilir, yoksa hayatımıza getirecekleri kolaylıklar için değil..."
Seni görünceye kadar gönlüm, her zaman kaybettiklerim arasında her zaman mezarlar içinde gezerdi. Seni görünce sanki başka bir dünyaya geldim.O zaman hayatın ne demek olduğunu anladım. Daha önce yaşamak nedir bilmezdim. Yine de yaşamayı herkesten çok severdim. Yine de senin için ölmeyi yaşamaya tercih ediyorum.
— Komünistlik nedir?
Vatan hainliği.
Bize göre en kısaltılmış tarifi şu: Biz, insanın insanı her ne suretle ve her ne bahanesiyle olursa olsun soymasına razı değiliz.
BİTMEYEN FETİH”
“Ecdadın veraseti tarih şuuru içinde saklıdır.” Veraset nedir, vasiyet. Bizlere geçmişten gelen bir vasiyet. Bir büyüğün dediği gibi “Geçmişini bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın.”
İslamın ilk cihadı olan Bedr’in sevgisiyle harekete geçerek, Medine dışında düşmanı
Atatürkçü, milliyetçi geçindigini zannedip boykota, bana ne onlardan diyerek katılmayan yarım akıllılar; derdiniz vatan millet olsaydı en başta sizin boykot etmeniz lazımdı. İsrail'in senin vatanindaki planlarından da mı haberin yok, arz-i mevud nedir hiç mi duymadın? Yerli malı alayım kendi vatandaşımız kazansın diye düşünecek kapasiten de mi yok?
....
Bir işçi ölümünün “dayanılmaz hafifliği”
Zincirlerle çekiyor işçiler
Güneşi yatağımın başına
Ben nasıl çıkarım bu kirli yüzle
Güneşin karşısına?
Celal Sılay
Milan Kundera’nın Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği romanındaki “dayanılmaz hafiflik” ifadesinin, birçok yazıya başlık olmasının artık sinir bozucu hale geldiğini kabul ediyorum. İnsan